MURAT SEVİNÇ
Bu yazı, muhalefet partileri henüz toplantı halindeyken, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu beklenen açıklamasını yapmamışken, ortalığın tozu dumanında yazılıyor.
Çok kısa olacak, YSK kararının ayrıntısına girmeye gerek duymayacak ve yalnızca bir ‘üzüntü’yü dile getirecek.
Öncelikle, bu YSK kararının 2007’deki ‘367 kararı’yla karşılaştırılmasını doğru bulmuyorum. 367 tartışmasına dair ilk yazılardan birini (Ocak 2007) kaleme almıştım. AYM karar verdikten sonra da çokça yazıp çizenlerden, eleştirenlerdenim. 367 bana kalırsa son derece yanlış da olsa, eninde sonunda bir ‘anayasa’ tartışmasıydı. Kararın gerekçesi siyasiydi, o gün öyle düşünüyordum, bugün de aynı kanıdayım. Buna mukabil 367 taraftarlarının, hiç katılmasam da bir argümanları vardı.
Oysa bugünkü YSK kararı, bir ‘karar’ sıfatını hak etmediği gibi, değerli Ali Duran Topuz’un ‘anti-hukuk’ kavramıyla anlatmak istediğine son derece uygun bir örnek teşkil ediyor. Bu bir karar filan değil. Üzerine hukuksal tartışma yapılamaz. “Bir şeyler hissediyoruz” diyerek iptal ettirilen İstanbul seçimleri, 1946 seçimlerini dahi geride bırakan bir skandal olarak hatırlanacak.
Dedim ya, uzatmayacağım. Yazı, yalnızca bir ‘üzüntü’yü dile getirmek için. Size seslenen ben olmayacağım ama. Sevgili hocam, Prof. Cem Eroğul’dan alıntı yapacağım.
Cem Eroğul, Mülkiye’den emekli olmuş, yaklaşık yarım yüzyıllık bir anayasacı ve Türkiye’de ilk parti monografisi olan Demokrat Parti kitabının da yazarı. Asistanlığını yapmış olmaktan onur duyduğum hocam Cem Eroğul, YSK kararının arından Birgün gazetesine bir açıklama yaptı.
Her nokta ve virgülüne yürekten katıldığım ifadeleri, değiştirmeden aktarıyorum:
“YSK, verdiği bu kararla, demokrasi tarihimizin en güçlü kalesini, en değerli kazanımını yıkmıştır.
Türkiye’de, klasik demokratik haklar içinde, halk, bir tek seçim dürüstlüğü için kitlesel bir mücadele vermiştir. 1946-1950 arasında, dört yıl boyunca halk, Demokrat Parti önderliğinde, meydanları yüz binlerle doldurmuş, ‘Reyimiz namusumuzdur’ diye haykırmıştır. YSK, 1950’de, CHP iktidarının da bu sese kulak vermesiyle kurulmuştur. Az gelişmiş bir ülkede, seçimlerin yalnızca denetiminin değil yönetiminin de yargıçlara bırakılmasıyla, tarihte ilk kez dürüst seçim güvencesi yaratılmıştır. Ülkemizde son 70 yılda, bütün olumsuzluklara karşın yine de dürüst seçim yapılabilmiş olması, bu büyük kazanım sayesinde olmuştur. Her şeye dokunan 12 Eylül bile, YSK’ya dokunamamıştır.
Ne acıdır ki, 6 Mayıs 2019 günü İstanbul büyük şehir belediye başkanlığı seçimine ilişkin olarak verdiği kararla, YSK, demokrasi tarihimizin halk mücadelesiyle elde edilmiş bu en büyük kazanımını kendi eliyle yıkmıştır.
Bu ülkenin bir anayasacısı olarak üzüntüm sonsuzdur.”
Üzülmemek mümkün değil hakikaten. Çok yazık.