
ECE KARAAĞAÇ
ece.karaagac89@gmail.com
@ecekaraagac
İsmail Güzelsoy günümüz romanının en çalışkan yazarlarından biri. Büyük bir bilgi birikiminden doğan romanlarıyla her seferinde okuru yakalamayı başarıyor. Geçtiğimiz aylarda Süslü Hatıralar Sahnesi’yle karşımıza çıkan Güzelsoy bu kez de yeni bir üçlemenin ilk romanıyla, Öksüz Ağaçların Çobanı’yla karşımızda.
Süslü Hatıralar Sahnesi’nden kısa bir süre sonra bu kez Öksüz Ağaçların Çobanı ile okurla buluştunuz. Bu tempo size kendinizi nasıl hissettiriyor?

Süslü Hatıralar Sahnesi yaz dönemini hedefleyen bir novellaydı. Öksüz Ağaçların Çobanı ise uzun zaman önceden beri tasarladığım, Can Direği adını verdiğim bir seri romanın ilki. Uzun soluklu bir projeye giriş yapmış olduk bu romanla. Tempo olarak tahmin edebileceğiniz gibi yorucu bir dönem geçirdim. Ayrıntılarını anlatırsam inandırıcı olmayacağından korkarım. Öylesine yoğun bir tempoyla çalıştım ve biraz ağırlaştırdım kendimi şimdi. Serinin diğer romanlarını biraz daha geniş zamana yayacağım.
Romanlarınızın her birinin yoğun bir çabadan doğduğunu ve romanlarınızda yer verdiğiniz birçok konuda bizzat kendinizi geliştirdiğinizi biliyorum. Bu yoğun çalışma biçiminizin romanlarınıza ne ölçüde katkısı oluyor, öğrendikleriniz ne ölçüde size kalıyor?
Her zaman romanın gerektirdiğinden çok daha zengin bir malzemeyle çalışıyorum. Bu durum okurun hikâyeye güvenini artırıyor. En azından ben öyle olacağını varsayarak daha rahat hareket edebiliyorum. Teknik anlamda yeterli donanıma sahip olunca hikâye daha kolay akıyor.
Öksüz Ağaçların Çobanı’nın merkezinde ağaçlarla konuşabilen, onların altında yatan hikayeyi duyabilen bir kadın var. Ağaçlar her ne kadar canlılıklarının farkında olsak da çoğunlukla bir karakter atfetmediğimiz varlıklar. Öte yandan yakın dönemde ağaçlar edebiyatın radarına daha sık girmeye başladı; aklıma hemen Ağaçların Özel Hayatı geliyor örneğin. Sizin için ağaçları ilginç, anlatmaya değer kılan ne oldu?
Bu romanda ağaç hem simgesel yanıyla hem de nesnel varlığıyla yer alıyor. Ağaç, dilsiz bir doğanın canı, eli, dokunuşudur. Bir yanıyla da bizim dünyaya sağır kalışımızı tanımlayan bir simge… Ağaçların romanda kapsadığı yer, fiziksel olarak çok fazla olmasa da özgül ağırlık bakımından, özellikle Meryem’in ağaçlarla kurduğu ilişki açısından bir hayli yoğun. Meryem’i, cana gelmiş bir ağaç gibi hayal etmeyi denersek roman başka türlü de okunabilir örneğin.
Romanda tam da bir 31 Mayıs günü Taksim Meydanı’nda patlak veren olaylar anlatılıyor. Siz böyle bir isimlendirmede bulunmasanız da bu anlatılanları Gezi Parkı olayları ile bağdaştıranlar olacaktır muhakkak. Sizin bu hikayedeki amacınız da bu muydu, yoksa bu olaylar sizin için yalnızca bir esin kaynağı mı?

İkincisi… Gezi Parkı olayları tarihsel bir reddiyeler manzumesinin bir aşamasını oluşturuyordu. Zaten Gezi’den sonraki bir dönemde geçiyor olaylar. Bunu böyle yapmakla, Gezi’nin de o tarihsel zincirin bir halkası olduğunu söylemek istedim.
Romanda meddahlık gibi sözlü anlatı geleneğine dair unsurlar da var. Sözlü anlatı geleneğinden günümüz romanına hikaye anlatıcılığının serüveni hakkında ne düşünüyorsunuz?
Günümüz romancılığında giderek daha kompakt bir anlatım öne çıkıyor. Önümüzdeki yıllarda novella tarzının daha belirgin bir ağırlığının olacağına inanıyorum. Çoğu yazarın hikayesini çarpıcı, dolambaçsız bir şekilde anlatmaya yöneleceğini tahmin etmek zor olmasa gerek. Bu da sözlü anlatı geleneğinin unutulmuş bazı yönlerini yeniden hatırlamaya zorlayabilir bizi. Sözlü anlatım, gözle değil, işitsellikle izlenen bir tür olduğundan çok dolambaçsız bir yoldan ilerlerdi. Günümüz edebiyatında buna bir yöneliş var gibi. Sezgisel bir şey söyleyorum şu an için, elimde kesin bir kanıt yok. Biraz kehanet benimkisi…
Son olarak, romanda karakterlerin serüvenine eşlik eden siyah-beyaz çizimler var ve bu çizimler de sizin imzanızı taşıyor. Bu çizimler hikayeye hizmet etmesi için özellikle tasarladığınız unsurlar mıydı, yoksa yazma süreciniz içinde kendiliklerinden mi ortaya çıktılar?

Yazarken her zaman önemli sahnelerin çizimini yaparım. Çok uzun yıllardır sürdürdüğüm ritüellerdendir. Çizimini yaptığım sahneleri yazarken daha rahat kurgulayabildiğime inanıyorum. Görsel bir malzeme her zaman iş gören bir rampadır ve sıklıkla öğrencilerime de bunu tavsiye ediyorum. Son yıllarda bu çizimlerden bazı örnekleri biraz daha işleyip romana koymaya karar verdim. Bir anlamda romanın yazılış sürecine dair bir malzemeyi okura da sunmuş oluyoruz. Mutfağa açılan bir pencere, diyelim.