
ECE KARAAĞAÇ
ece.karaagac89@gmail.com
@ecekaraagac_
Yazar ve psikolog Dilara Gürcü’yü çeşitli mecralarda feminizm üzerine kaleme aldığı yazılardan tanıyor olabilirsiniz. 2014’ten bu yana yazmayı sürdüren Gürcü bu kez kadının cinsel hayatından sosyal yaşamdaki yerine, kadın kadına arkadaşlıktan erkek egemen kültürün götürülerine uzanan bir düzlemde kaleme aldığı ‘Aramızda Kalmasın – Kadınlığın Mahremiyet Atlası’ ile karşımızda.
Dilara Gürcü ile yeni kitabından yola çıkarak sohbet ettik.
Feminizmle nasıl tanıştınız? Sizi aşktan cinselliğe, şiddetten güzelliğe kadar uzanan çeşitli konuları bir araya getiren bir kitap yazmaya götüren süreç nasıl işledi?
Feminizmle tanışmadım aslında. Şu hayatta var olma mücadelesi verirken yaşadığım sorunların, sahip olmam gerekirken olamadığım hakların kadın olmamdan kaynaklı olduğunu idrak ettiğim zaman, ihtiyacım olanın feminizm olduğunu anladım. Bunun adını koymam yıllarımı aldı tabii. Feminizm diye bir hareket varmış, bu hareket kadınların hakları için yüzyılladır mücadele vermiş, bunları hep sonradan öğrendim. Kitabı da aslında feminizmin ABC’si gibi yazmaya başlamak istemiştim ama bunun mümkün olmadığını yazma sürecinde anladım. Ben de benim feminizmle kurduğum en kuvvetli bağ üzerine odaklandım. Bize özel, ayıp ya da mahrem olduğu, saklanması gerektiği söylenenlere, bu nedenle de önemsiz görülen konulara odaklandım. Çünkü bu konular bizim yaşam kalitemizi ve bu hayatta var olma biçimimizi birebir etkiliyor.

Feminizm üzerine yazan bir kadın ve bir psikolog olarak Türkiye’de kadınların bir numaralı sorununun ne olduğunu düşünüyorsunuz?
Açıkçası ben sorunlar arasında hiyerarşi kurma taraftarı değilim. Hepimizin bu hayatta var olma biçimi ve sorunlarla mücadele etme dayanıklılığı birbirinden farklı. Ancak illa bir sorun söyleyin derseniz, Türkiye’deki kadınların iş gücüne katılımı derim. En güncel TÜİK verilerine göre Türkiye’deki çalışma çağındaki kadınların sadece yüzde 30-40 arası çalışıyor. Kadınlar için ekonomik gelire sahip olmak çok ama çok mühim. Özgürleştirici, özgüveni arttıran, bağımsızlaştıran bir katkısı var ekonomik gelir sahibi olmanın.
Arka kapağında da belirtildiği üzere çoğunlukla kadınların kendi aralarında, arkadaşlık ilişkileri içinde konuştukları konular üzerine yazılmış bir kitap bu. Kadının kadına dost olması bir ihtiyaç mı sizce? Bu ihtiyacın kökeni nedir?
Hem de nasıl! Yalnızız çok çünkü. Özgüvenimiz, kendimize verdiğimiz değer düşük. Her kadın için konuşmuyorum tabii, çoğunluktan bahsediyorum. Kendimize verdiğimiz değeri erkeklerin gözünden değil kendi gözümüzden biçmeye ihtiyacımız var. Bunun için de yanımızda kadın dostlarımızın olması lâzım. Bize destek olan, elimizi tutan, sevilmeye değer olduğumuzu hissettiren. Ortak paylaşımlar da çok kıymetli, benzer deneyimleri konuşmanın rahatlatıcı bir etkisi var.
Bir de kadının kadına düşmanlığı konusu var. Kimi kadınlar ataerkil düzenin içinde var olmanın ön koşulunu ataerkil düzenin söylemlerini içselleştirmek olarak gören kadınlar da var. Örneğin bir kadın hemcinsini iffetsizlik söylemiyle aşağılayabiliyor ya da erkeğin kadına sergilediği şiddetin haklı gerekçeleri olabileceğini iddia edebiliyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Ataerkinin dediğiniz gibi içselleştirilmiş bir yapısı var. Şimdi düşünün ki herkesin çöpünü sokağa attığı bir yerde doğmuşsunuz. Çocukluğunuzdan beri bunun yapıldığını görüyorsunuz. Bu sizi rahatsız etse bile alışkanlık böyle oldu mu buna nasıl karşı durabilirsiniz ki? Yeterli bilince sahip olacak eğitiminiz, bu durumu değiştirmek için kaynaklarınız yoksa, bu duruma karşı çıkacak gücünüz olur mu sizce? Sistem kadınların yol kat edememesi üzerine kurulu; ama yine de tüm baskılara rağmen kendini sistemin döngüsünden çıkarabilen kadınlar var.

Belli bir eğitim ve gelir düzeyinin üstündeki kadınların hayatlarının bir döneminde feminizm ile tanışması ve bu konuda bilgilenmesi düşük gelir sahibi, eğitim seviyesi düşük kadınlara göre daha olası bana göre. Yani hayatlarının olağan akışı içerisinde feminizmle hiçbir zaman karşılaşmama ihtimali olan kadınlar da var. Bu kadınlar için eşit bir düzene giden yöntem nedir sizce?
Şöyle ki, feminizm kadınların yaşamlarında haklarını arayarak var olma mücadelesi olduğu için herhangi bir kadına ulaşamaz diye bir söylemde bulunmamız biraz hatalı olur. Elbette iyi eğitim ve ekonomik gelirin olduğu, kanun tarafından korunan hakların bulunduğu bir düzende kadınların kendilerini gerçekleştirmeleri, başarılı olmaları çok daha rahat olur. Bunlar kolaylaştırıcı, yardımcı faktörler. Ama ne kadınlar var, eğitim görmemiş olmasına rağmen, ailesine karşı direniyor, gidiyor iş buluyor, ekmeğini eline alıyor, bağımsızlığı için mücadele veriyor. Bu feminizm değildir de nedir? Hangi sosyo-ekonomik seviyeden olursa olsun, şiddet gördüğü erkeği terk eden kadının yaptığı da feminizmdir. Feminizm öyle çok dar kalıplar içinde değil kanımca. Hâliyle bu eşit düzene giden yöntem kadınların direnmeye devam etmelerinden, direnebilmeleri için durumlarını kolaylaştıracak kaynaklara sahip olmalarından geçer.
Yeni yetişen kadın kuşakları ve kız çocukları önceki nesillere göre daha hoyrat ve daha cesur görünüyor. Bu durum kadının özgürleşmesinin bir adımı mı sizce, yoksa daha çok erkek egemen düzene mi hizmet ediyor?
Hoyrattan kastınız kendine güveni daha yüksek olan kız çocukları ve kadınlar mı? Yok eğer şiddete meyyal kadınlardan bahsediyorsanız, orası farklı. Davranış biçimlerini erkeksi ve kadınsı olarak tanımlamayı biraz sorunlu buluyorum. Şiddete meyyal kadın da olur, erkek de. Şiddet erkeğin doğasında olan, kadının doğasındaysa bulunmayan bir davranış biçimi değil ki. Öğrenilen bir dominasyon ve yönetim taktiği sadece. Eğer kastınız yeni kuşakta özgüveni yüksek, kendine inanan, değer veren, başarılı olacağına inanan kız çocukları ve kadınlarsa, bu çok güzel. Devamı gelir umarım.
Son olarak, bugün durduğunuz yerden ve sahip olduğunuz dünya görüşüyle kendi çocukluğunuza ne söylemek isterdiniz?
Kendimi sevmek için bir başkasının, bilhassa bir erkeğin beni sevmesine ihtiyacım olmadığını söylerdim. Güzel görünmenin, sağlıklı başarılı bir hayat kadar önemli olmadığını söylerdim. Her şeyi kendi başıma başarabilecek güce sahip olduğumu, hayatta bir yerlere gelmek için birilerine ihtiyacım olmadığını söylerdim.