Okura not:
Günün 11’i, Türkiye medyasındaki görüş ve yorum çeşitliliğini yansıtmak amacıyla hazırlanmaktadır. Aşağıda özetini bulacağınız yazıya yer vermemiz, içeriğini onayladığımız ve/veya desteklediğimiz anlamına gelmez.
Mehmet Şimşek öyle bir ABD performansı sundu ki, dinleyenler Türkiye’nin uzaya çıkmak üzere boarding yapmaya hazır olduğunu sandı; yapay zekâ var, robot var, tek eksik astronot kıyafeti. Yapay zekâ, robotik, uzay… Yok yoktu. Bir tek “UFO anlaşması da imzaladık, dünya dışı yatırımcı çekiyoruz” demediği kaldı. Ancak bu parıltılı vitrin aralandığında görünen tablo çok başka: Mesele robotlar değil, mesele ülkenin hem ekonomisini hem de onurunu Washington’un toplantı odalarına rehin bırakmak. Mars’a üs kurma hayalleri anlatılırken, Türkiye’nin yeri Washington’da: Asansörsüz bodrum kat, çıkış yok.
Şimşek’in “Büyüyoruz, gelişiyoruz” şovunun bir başka yüzü daha var: Ekonominin kimin için büyüdüğü sorusu. Şimşek ABD’de harıl harıl yatırımcıları ikna etmeye çalışırken, içeride vatandaş maaşının yarısıyla pazarda ancak ‘çıkma’ reyonunu turlayabiliyor. Ama olsun, dışarıda ‘disiplinli’ görünüyormuşuz. Washington’da faiz lobilerine verilen sunumlar kusursuz; içeride pazarda boşalan cüzdanlar önemsiz. Disiplin varmış; doğru. Ama disiplini sıkı tutan yatırımcılar, kemeri sıkmak zorunda kalan yine vatandaş. Hani bir atasözü vardır: Elalemin iltifatıyla karın doyar mı? Şimşek ekolüne göre doyar. Üstelik yatırımcı alkışıyla üstüne tatlı da yenir!
Sonuç mu? Robotik iş birlikleriyle övünürken, ülkenin onuru sessiz sedasız ‘ara depo’ya kaldırıldı. Ekonomimiz büyüyormuş, teknolojimiz gelişiyormuş… Ama asıl gerçek şu ki bağımsızlığımız küçülüyor, irademiz törpüleniyor, vatandaşın sofradaki ekmeği ise günden güne ufalıyor. Şimşek diliyle bitirelim: Türkiye artık dev bir stratejik ortak. Ne mutlu bize: Masada sandalyemiz var ama mikrofonumuz yok.