LEVENT GÜLTEKİN
@acikcenk / acikcenk@gmail.com
Ülkede hiçbir nedeni olmadan birilerinden nefret eden, nefret ettiği kimsenin bir yanlışı, bir hatası ortaya çıksa da linç etsem diye yanıp tutuşan bir kitle var.
Belki eskiden de vardı. Sanırım sosyal medya aracılığıyla daha görünür oldular.
Tarafgirlik duygusunun neden olduğu bir öfke var ve bu öfkeyi kontrolsüzce yansıtıyorlar. Gazeteci, yazar, kanaat önderi, siyasetçi… herkes benzer bir linçe tabi tutuluyor.
Fakat benim farklı bir durumum var.
İktidarı eleştiriyorum. Bu yüzden iktidar taraftarlarının saldırılarının, küfürlerinin, hakaretlerinin nedenlerini az çok anlayabiliyorum. Eleştirdiğim bir kesimin kızgınlığını, öfkesini, bu öfkesini bana yöneltmesini de anlıyorum.
Fakat muhalif kesimlerden bir grup insan var ki onların nefretlerini, hakaretlerini, iftiralarını, ayağım kaysa üstüme çullanıp beni paramparça etme arzularının kaynağını anlayamıyorum.
Hiç görmediğim, hiç karşılaşmadığım, yazılarımı okuyor mu ondan bile emin olmadığım insanların kişiliğimi tahlil eden yazılarını, hakkımda akla hayale gelmez, mesnetsiz sosyal medya mesajlarını görünce gerçekten şaşırıp kalıyorum.
“Bir insan nasıl bu kadar insafsız olabilir” demekten kendimi alamıyorum.
Peki nedir dertleri? Ne istiyorlar benden?
İktidara muhalif olduğum için bir makam elde etmiş olsam, yazarlıktan bir gelir elde ediyor olsam veyahut bir partiye kapağı atıp vekil olmak için çabalasam, “Eleştirilerimi samimiyetsiz, çıkarcı, hesapçı buluyorlar ondan böyle davranıyorlar” diyebilirim.
Bütün zenginliğin iktidar taraftarlığında olduğu bir dönemde kendi arkadaşlarıma, çevreme, geçmişime rest çekmiş biri olarak bu ülkede hepimiz huzur içinde yaşayalım diye kendimce bir mücadele veriyorum.
Wikileaks’in son açıkladığı Erdoğan’ın damadının mailleri arasında benim de 2010 yılı başında, yani yaklaşık yedi yıl önce Turkuvaz Medya grubunun yöneticisi Serhat Albayrak’a yazdığım bir mailin çıkması üzerine aynı güruh yeniden ortalığa döküldü.
Mailin tarihine, içeriğine, amacına bakmadan, yıllardır iktidara karşı söz haklarını savunduğum insanlar “Vay be sen neymişsin” diyerek beni adeta çarmıha gerdi.
Ne yapmışım? Yedi yıl önce bir medya yöneticisine bir mail yazmış, yöneticisi olduğum Cine5’in ihalesine girmesini istemişim.
Önce meseleyi anlatayım, sonra bu insafsız insanlara bir çift sözüm olacak.
2009 yılında Cine5 Medya grup başkanı olarak atandım. Çalışmaya başladıktan sonra gördüm ki kanal her ay 2 milyon TL zarar ediyor. Benden önce yaklaşık 100 milyon TL zarar etmiş. Yani devletin parasını eşe dosta peşkeş çekmişler ve kanalı da batacak duruma getirmişler.
Devletin, yani milletin parasının eşe dosta daha fazla peşkeş çekilmemesi için kanalın satılması gerekiyordu.
O güne kadar 100 milyon TL zarar etmiş kanalı, 50 milyon TL’ye satıyorlar ama alan kimse yok.
Ben de bundan dolayı kanalı almaları için birçok medya yöneticisiyle görüştüm.
Mesela o dönemde Bugün’ün de ait olduğu medya grubunun sahibi Akın İpek’le ve 24TV’nin o zamanki sahibi Fettah Tamimci’yle de görüştüm. Ve ihaleye girerek Cine5’i almalarını istedim.
Temas kurduğum isimlerden biri de Turkuvaz Medya’nın yöneticilerinden Serhat Albayrak’tı. Ona da bu maili attım.
Amacım ne? Biri, açılacak ihaleye girsin, Cine5’i satın alsın da devletin, milletin parası daha fazla çarçur edilmesin.
Normalde benim gibi yönetici olan biri, kanal satılmasın diye uğraşır. Satılmasın ki koltuğumu koruyayım.
Fakat devletin parası boşa gitmesin diye hem görevim hem de en küçük bir çıkarım olmadığı halde satılması için çaba gösterdim.
O dönemde satılmadı. İki yıl sonra 40 milyon TL’ye El Cezire’ye satıldı. 130 milyon harcanıp işletilen kanal 40 milyona satıldı.
Aradaki zararı görüyor musunuz?
Benim çabalarım sonuç vermiş, iki yıl önce satılmış olsaydı edilen o zarar devletin kasasında kalacaktı.
İşte 2010 yılında Serhat Albayrak’a “Bu kanal çok değerli, lütfen alır mısınız, sizin işinize çok yarar” dediğim için bu bahsettiğim insanlar internet sitelerinde aleyhime kampanya yürütüyor. İnsanın canını sıkan, huzurunu kaçıran ithamlarda bulunuyorlar.
Hem de maili sanki dün yazmışım, bunca iktidar eleştirisinden sonra damada yalakalık yapıyormuşum gibi göstermekten zerre kadar utanmadan. O günün şartlarının bugünden çok farklı olduğunu, ‘havuz medyası’ denilen yapının henüz oluşmadığını, her kesimden insanın o dönemde iktidarla ilişki içinde olduğunu hesaba katacak ahlaki hassasiyetin zerresini göstermiyorlar.
Gerçekten bu kadar kötülük, bu kadar vicdansızlık karşısında büyük bir şaşkınlık yaşıyorum.
Vicdanı, insafı, ihtimamı, insanlığı, kadir kıymet bilmeyi bir tarafa bırakıp beni ortadan kaldırınca, yani susturunca mutlu olacağını sanan bu insanlara bir çift sözüm var.
İslamcı bir geçmişten geldiğimi, AK Parti kurulduğu günden beri iktidara muhalif olsam da geçmişte ideolojik olarak onlara yakın olduğum için zaman zaman onlarla beraber çalıştığımı defalarca yazdım, söyledim. Dahası, 2010’dan sonra politikalarını bütünüyle reddettiğim için hiçbir ilişkimin kalmadığını da her ortamda dile getirdim.
Geçmişte birçokları gibi ideolojik saikle hareket ettiğimi, fakat ideolojik katılığın insanı nasıl çürüttüğünü, hayatla bağını kopardığını, bu tür anlamsız ayrımların ülkeleri yaşanmaz hale getirdiğini, uzlaşma kültürünü öldürdüğünü fark ettiğim için İslamcılık ideolojisinden uzaklaştığımı da yüzlerce kez yazdım söyledim. Hatta bunu bir kitap yazarak yaptım.
‘Biz-onlar’ ayrımının ülkeyi felakete sürüklediğini, ‘bu ülkenin evladı’ ortak paydasının hepimize yeteceğini, bunu 2010 yılından sonra fark ettiğimi de çekinmeden, yüksünmeden binlerce kez yazdım söyledim.
‘Biz- onlar’ ayrımıyla, iktidar mensubu olmayan, onlar gibi düşünmeyenlere yapılan haksızlıklara karşı durmak adına “Artık biz-onlar yok, Türkiye var” diyerek ayrımcılığa karşı çıktım.
Kendi adıma yaptığım özeleştirilere bakmıyorsunuz. Altı yıldır yazdığım yazılarımda savunduğum değerlerin ne olduğuna da bakmıyorsunuz.
Ne için mücadele ettiğime, neyi savunduğuma, neyi eleştirdiğime de bakmıyorsunuz.
Baktığınız tek şey var: İdeolojik olarak geçmişte İslamcılar arasında bulunmuş olmam.
Bir insanın geçmişine bakarak onun hakkında fikir yürütmenin, ondan nefret edip veyahut onu sevmenin faydasız, dahası yıkıcı bir yaklaşım olduğunun sanırım farkında değilsiniz.
Bu davranışınızdan dolayı sizin adınıza ben utanıyorum.
Yaşadığımız bunca olaya rağmen hâlâ ‘bizden-onlardan’ ayrımını sürdürmenizi ise gerçekten anlamıyorum.
Diğer taraftan bu iktidarı eleştiren biri olarak iktidar karşıtı bir grubun bu bu kadar fanatik bir yaklaşım içinde olmasından ürküyorum. Çünkü olur da gücü ele geçiren siz olursanız bu ülkede sizin gibi olmayanlara huzur vermeyeceğiniz endişesine kapılıyorum.
Bu davranışınız beni bu ülkeye dair büyük bir umutsuzluğa sevk ediyor.
Bir taraftan AK Partililere “Lütfen artık uyanın, bu iktidarın yanında durmaktan vazgeçin” diye çağrılar yapıyorsunuz, diğer taraftan iktidara mesafe koymuş insanlara hakaret edip sudan bahanelerle olmayacak ithamlarda bulunuyorsunuz.
Bu sorunlu tavrınızı gözden geçirmelisiniz.
Ülkeyi ilgilendiren, son derece önemli 60 bine yakın mail arasından benim eski bir mailimi bulup haber yapmak, onun üzerinden benimle kavga etmek…
Yazılarımı, konuşmalarımı, kendimce verdiğim mücadeleyi görmezden gelerek 2010 yılında yazılmış bir maile bakarak bana hakaretler savurmak…
Ne insanlığa sığar ne de vicdana.
Ayıptır.
Hiç yakışmıyor beyler bayanlar.
Tüm bu iftiralar, hakaretler, çarpıtmalar bana bir şey kaybettirmez. Çünkü bu mücadeleden kişisel bir kazanç peşinde değilim.
Bu ortamda yazmanın, konuşmanın kazanç değil yük getirdiğinin farkındayım.
Buna rağmen bütün kabalıklara, bütün hakaretlere, bütün vicdansızlıklara rağmen devam ediyorum.
Diyelim ben sustum, yazmaktan vazgeçtim. Bundan ne elde edeceksiniz?
Beni susturmaktan, beni gözden düşürmekten nasıl bir kazanç umuyorsunuz, anlamıyorum.
Çıkar peşinde koşsaydım, kolayca yer bulabileceğim iktidarın safında olurdum.
Tekrar ediyorum: Yaklaşık yedi sene önce, 2010 yılında, zarar eden Cine5’i birileri satın alsın, milletin parası boşa gitmesin diye uğraştım.
Birçok medya yöneticisiyle görüştüm, konuştum, yazıştım.
Cine5’in başındaydım. Yani satıldığında, ben işten çıkarılacaktım ve yerime başkası gelecekti.
Tek amacım vardı: Devletin, milletin parası, zarar eden bir kuruluşta harcanmasın.
Serhat Albayrak’a ‘bizimkiler’ derken de, evet, İslami kesimi kastediyordum, çünkü o zamanlar kendimi o camianın bir ferdi kabul ediyordum.
Her şey yeterince açık mı?
Anlaşıldı mı?
Not: Bu konuda yapılan hakaretamiz, karalayıcı yorumlara sosyal medyada cevap verirken sert cümleler kurdum, sert ifadeler kullandım. Niyetim kalp kırmak değildi. İnsan, haksızlığa uğrayınca, nezaketi elden kaçırabiliyor. Kırılan, incinen olduysa, kusura bakmasın…