Kadına erkek şiddetinin ‘arızi’ bir durum olmayıp ortak bir kültür olduğunu, en şiddetlisinden sadece sözlüsüne veya önyargılısına kadar, her kesimden milyonlarca erkeğe nüfuz ettiğini kabul edebilir miyiz?
‘Erkek ve otorite kültü’nün aileden okula, işyerinden askeriyeye, ideolojilerden gündelik hayata sürekli beslendiğini, ah o anaların da, kocaya boyun eğerek, oğla taparak bu tahakkümü onaylayıp beslediğini, büyüttüğünü görebilir miyiz?
İstediğiniz kadar ‘benzemez’ sayın… Bir genç kızın maruz kaldığı cinsel ve ölümcül şiddet ile Karadeniz veya bir başkası, bir erkek çocuğun, kimliğinden ötürü yok edilmiş bir erkeğin maruz kaldığı şiddetin kaynağı çok çok farklı değil.
Çünkü özünde, tahakkümün, baskının, ötekini küçük, aşağılık, ezilebilir, yok edilebilir görmenin, otoriterliğin kaynağı aynıdır.
Kötülük o kadar da bireysel, o kadar da ‘kaza, arıza’ değil çünkü… Kötülüğün temel kaynağı esasında iyilik, güzellik sandığımız nice şeyin tam içinde, tam orta yerinde!