Gazeteci Nuh Köklü’yü öldürmekten sanık esnafın ağabeyi Cumhurbaşkanı’na yazıyla başvurup olayı “kendi açılarından” anlatmış!
Yok, hayır. Kendisi aklınca, düşüncesince, “Cumhurbaşkanı ile iktidarın açısına göre”anlatmış!
(…) sanığın ağabeyi “doğal olarak” şuna inanmış: Biz varız, bir de onlar! Yargı da buna göre işler. Çünkü yargıyı belirleyen de Cumhurbaşkanı ve iktidardır!
(…) burada bariz bir “hukuk” anlayışı da var. Tamamen, “Biz AKP’liler ve ötekiler” üzerinde temellenmiş; ayrıca bunun böyle yürüdüğüne, normal olduğuna inanılmış bir hukuk!
Öyle ya, dilediği hakimi atan, dilediğini atayan bir iktidar hukuku.
Öyle ya, kendi çocuklarına geldi mi, koruyan, kollayan; hakimleri, polisleri sürebilen, dosyaları yok edebilen bir hukuk felsefesi.
Öyle ya, “AKP’yi protesto etmenin, Gezici olmanın” bir ölüyü bile kafadan suçlu yapabildiği; öyle ya, ölü çocukların ve yanmış annelerinin dahi meydanlarda yuhalatılabildiği bir hukuk devleti.
“Geziciler”i öldüren polislerin kollanmaya çalışıldığı, “AKP’nin İç Güvenlik Paketi”nin “AKP karşıtları”na çullandığı bir hukukun üstünlüğü!
Masumiyetin ve suçun, hak ve özgürlüklerin “adalet duygusu”na göre değil,“aidiyet duygusu”na göre belirlendiğine inanılan bir üstün hukuk!
“Cinayet”in dahi “siyaset” tarafından halledilebileceğine dair bir hukuk sevdası!