Sevmediği, kızdığı, “ahlaksız” bulduğu, işten atılmış-attırılmış gazetecileri bir yana bıraksın Akdoğan… Şu sorunun cevabını verebilse yeter: Havuz Medyası denen medyada “doğru dürüst bir hükümet eleştirisi, iktidarı zorlayıcı tek bir haber” çıkabiliyor mu? “Ahlaki” bulduğu, “özgürlük” dediği bu mudur? Zoraki yahut gönüllü, bir gazetecinin bağımsız vicdan ve hakikatten vazgeçip otoritelere yamanması, yaltaklanması mıdır “basın ve gazetecilik ahlakı, vicdan özgürlüğü, hakikate saygı”?
Hakikaten boş versin zaten sevmediğini, kızdığını… Sevdiklerine, refakatçilere, katiplere baksın: Bu mudur gazeteci, gazetecilik, diye! Desin ki, işte “Örnek gazeteci, üfleneni yazan filancadir… Örnek yönetmen, manşeti havuzdan alandır”! Doğan’dan, Erdoğan’a, Akdoğan’a az gittik, uz gittik: Elbet bu iktidardan da önce gazeteciliğin sefalet-rezalet, itaat-biat, manipülasyon-propaganda, sansür-otosansür portföyü çok çok genişti.
O genişliği aldılar… Vura vura, kıra kıra, oya oya tam yalama yaptılar!