
ECE KARAAĞAÇ
ece.karaagac89@gmail.com
@ecekaraagac_
‘Sana Söyleyemediğim Her Şey’ ile edebiyat sahnesine hızlı bir giriş yapan ve haftalar boyunca çok satanlar listelerinden düşmeyen Celeste Ng yükselişini Ufak Yangınlar ile sürdürüyor. Celeste Ng ile ‘Ufak Yangınlar’dan yola çıkarak ergenlik, ırkçılık ve anneliği merkezine alan bir sohbet ettik.
Her iki romanınızda da ergenlerin yanısıra ırk meselelerini ve banliyö hayatını merkeze alıyorsunuz. Bu konular niye ilginizi çekiyor?
Ergenler beni büyülüyor, çünkü çocuklukla yetişkinlik arasındaki sınırda yer alıyorlar. Yetişkinlerin (neredeyse) tüm yeteneklerine sahipler ama çok az güçleri var: Çoğu zaman onlara yine de çocukmuş gibi davranılıyor; onları çocuk gibi düşünüyoruz. Bu dinamik, ergenlerin nasıl davranacaklarını, ne olmak istediklerini ve bunları yaparken bir sürü hata yapması kurgu için ilginç durumlar oluşturuyor.

Irk meseleleri eserlerimde çokça bulunuyor çünkü kendi tecrübelerimin büyük bir kısmına varlar. ABD’deki Çinli-Amerikan bir kadın olarak kökenim, ben istemesem de yaşamımın pek çok noktasında etkili. İnsanların beni nasıl gördüğünü etkiliyor; insanların kim olmam/olmamam gerektiği ve ne yapmam/yapmamam gerektiği hakkında çeşitli varsayımlara sahip. Kurgu, bunların tamamına anlam vermeye çalışma yollarımdan biri.
Banliyö hayatına gelecek olursak, ben de banliyöde büyüdüm o yüzden hikayelerim oralarda geçiyor. Bana göre banliyöler ‘her şeye sahip olma’ ruh halinin somut hali: insanlar buraya taşranın tüm imkanlarından (daha çok alan, daha çok mahremiyet), şehrin tüm imkanlarından (işe yakın olmak, daha geniş bir topluluk) faydalanma umuduyla geliyor. Tabii ki işler her zaman öyle gitmiyor. Olumsuz bir yan hep var.
Romanlarınızda yaşamınızın bir kısmını arkaplan olarak kullanıyorsunuz. Hatta ‘Ufak Yangınlar’ sizin de bir dönem yaşadığınız Shaker Heights’te geçiyor. Romanlarınızda yaşadıklarınıza ne ölçüde yer veriyorsunuz? Bu bilinçli bir tercih mi, yoksa bir tür sızma hali mi?
Hayat tecrübelerim zaman zaman kurgumda detay olarak yer alıyor fakat çok nadiren de olsa ana hattı oluşturuyor. Gerçek hayat her zaman ilgi çekici hikayeler yaratmıyor: olayları şekillendirip anlamlı bir anlatı haline getirmek zorundasınız ve hayatta çoğu zaman iyi kurgunun ihtiyaç duyduğu net bir etki-tepkiyi göremiyoruz. Ama aklımdaki konuyu kağıda döktüğüm zaman hikayelere gerçek hissini vermek için kendi deneyimlerimdeki bazı noktaları ve detayları kullanıyoruz. Tabii, eserlerimin temaları neredeyse hep gerçek hayatta kafama taktığım şeylerden ortaya çıkıyor.
‘Ufak Yangınlar’da Çinli bir bebeğin biyolojik annesi ile onu evlat edinen Amerikalı aile arasındaki çekişme dolaylı yoldan olayların çığırından çıkmasına neden oluyor. Bu çekişme üzerinden ırk konusuna dair pek çok farklı argüman da öne sürülüyor romanda. Siz Amerika’da son dönemde daha da yükselen ırkçılık konusunda ne düşünüyorsunuz? Sizce Donald Trump’ın başkan seçilmesinin ırkçı söylemler üzerinde bir etkisi oldu mu?
Romancı olarak genellikle bir şeyleri tartışmaya çalışmıyorum. İşimin okurlar için sorular ortaya atmak ve onlardan meseleleri hiç düşünmedikleri şekilde düşünmelerini istemek olduğunu düşünüyorum. Pek çok okur ‘Ufak Yangınlar’ın şimdiki zamana hitap ettiğini söyledi ama roman tabii ki 1990’larda geçiyordu. Romanı Trump’ın seçimi kazanmasından önce yazıp tamamladım. Dolayısıyla romanda ele aldığım ırk ve sınıf mevzuları uzun süredir gündemdeydi.

Şimdi şimdi insanlar bunun farkına varıyor. Eğer romanım insanları bu konulara kafa yormaya itiyorsa ne mutlu bana. Trump’ın başkanlığı pek tabii insanları ırkçı görüşlerini rahatça ifade etmesinin önünü açtı. Başkan nefret söylemine alenen, her gün başvurduğu vakit bu normalmiş gibi geliyor ama çok tehlikeli. Bunun etkilerini zaten giderek artan nefret suçlarında görüyoruz.
‘Ufak Yangınlar’daki tartışmaya açık konulardan biri de ebeveynlik. Romanda farklı ebeveynlik yaklaşımları sergileyen anneler görüyoruz. Bildiğim kadarıyla sizin de bir çocuğunuz var. Anne olmak romanınızdaki karakterlere ve onların ebeveynlik anlayışına yaklaşımınızı etkiledi mi? Bu ebeveynlik anlayışları arasında kendinizi daha yakın gördüğünüz bir tanesi var mı?
Anne olduğumdan beri eserlerimde ebeveynlere daha sıcak bakmaya başladım. Ebeveyn olmak amma zor işmiş! Çocuğunuzu korumak istiyorsunuz tabii ama aynı zamanda kendi ayaklarının üzerinde durmalarını sağlamanız gerekiyor. Hiç sahip olmadığınız şeyler onun olsun istiyorsunuz ama farklılıkları da kabul etmeniz gerekiyor. Neredeyse imkansız bir görev ve ben de dahil tanıdığım tüm ebeveynlerin ellerinden gelenin en iyisini yapmak için didindiklerini düşünüyorum. Romanlarımdaki tüm ebeveynler de ellerinden geleni yapıyor, fakat bazen diğerlerinden daha başarılı oluyorlar. Umarım katı değil de sahiplenen ve korumacı taraftayımdır; bunu zaman gösterecek.
İlk kitabınız ‘Sana Söyleyemediğim Her Şey’ ile büyük bir başarı elde ettiniz. Bu başarı ‘Ufak Yangınlar’ı yazarken performans kaygısı duymanıza neden oldu mu?
‘Sana Söyleyemediğim Her Şey’in başarısının ardından yeni kitabımla insanların ümidini boşa çıkarmak istemedim! Onu daha müspet bir şekilde düşündüm: okurlar benim yanımda, yazdığım kitap hakkında beni cesaretlendiriyorlar ve heyecan duyuyorlar.

‘Ufak Yangınlar’ ABD’de 2017’de yayımlandı, Türkiye’de ise geçtiğimiz günlerde. Şimdilerde üzerinde çalıştığınız yeni bir hikaye var mı?
Evet, başka bir romanın üzerinde çalışıyorum. Bakalım ortaya ne çıkacak!
Son olarak yazarların yazma rutinleri her zaman ilgi çekici olmuştur. Tam zamanlı bir yazar olarak sizin bir yazma rutininiz var mı?
Diğer yazarların yazma rutinlerini duymaktan hep heyecan duydum! Küçük bir oğlum var, o yüzden o sabahları okula gidince masanın başına geçiyorum. Genelde önceki gün yazdıklarımı okumaya başlıyorum. Kâh “Fena değil” diye düşünüp ilerlemeye devam ediyorum, kâh “Hadi ya, salla gitsin” deyip yeniden yazıyorum. Yazarken demlik dolusu çay içiyorum, bir şeyler atıştırıyorum. Genelde şeker yiyorum. Üç dört saat yazmaya çalışıyorum, sonra da e-postalarla, söyleşilerle uğraşıyorum. Sonra da akşamüstü oğlumu okuldan alıyorum. Genelde evde yazıyorum ama evde olmuyorsa halk kütüphanesine ya da müdavimi olduğum kafelere giriyorum. Ertesi gün olunca yine aynılarını yapıyorum.