NİHAN BORA
Hani Facebook’ta önümüze düşen, bize insanlığı hatırlatan, duygusallaştıran ve ‘Paylaş’ butonuna bastıktan sonra iyiliğin yayıldığını hissettiğimiz videolar var ya, şimdi öyle bir hikaye var karşınızda.
İstanbul’da freelance çalışan ve tutkusu yemek yapmak olan ‘Aynebilim’ Kamboçya’ya gitti ve bir aşevi kurdu. Sözlü olarak iletişim kuramıyorlar ama beden dili her şeyi hallediyor. Ayda 5 dolarla geçinmeye çalışan insanlara yemek yapıyor ve çocuklarla oyunlar oynuyor.

Aynebilim, mutfaktaki işlerinden arta kalan zamanlarda çocuklarla oyunlar oynuyor.
Şu kasvetli dünyada temiz bir hava gibi
‘Aynebilim’le onu harekete geçiren detayı, oradaki yaşamı ve kadınlarla sabun yapıp turistlere satmak gibi çeşitli planlarını konuştuk (Aynebilim isminin ve fotoğrafının yayınlanmasını istemedi).
Öyle basit, içten bir girişim ki okuyacaklarınız eminim şu kasvetli dünyada temiz bir hava gibi gelecek.
‘Aynebilim’ kimdir, ne yaptı şimdiye kadar, nasıl yaşadı?
Aynebilim, kimse süper kahraman olduğunu anlamasın diye sürekli yemek yapan biri. Onun yanında sürekli kaybolan, başına sürekli acayip şeyler gelen hatta tesadüfen yaşayan biri. Buraya ilk geldiğimde arkadaşlarım Pendik’te olduğumu ama fark etmediğimi söyleyip dalga geçiyorlardı.
Kamboçya’ya ne zaman ve nasıl bir motivasyonla gittin? Yani seni “Evet ya gidiyorum” diye harekete geçiren neydi?
Hani şu Kamboçya’da krala komşu olan Özgür’ün yazısı vardı ya elden ele dolaşan. İşte ben de o yazıyı okudum ama beni Kamboçya’daki cazip yaşam çekmedi buralara. Ben blogda gezerken ayda 5 dolara geçinen insanların olduğu köyü okuyunca, “Evet gidiyorum” dedim.
Alışverişten yeni dönmüş, yine gereksiz bir sürü şey almıştım. Bütün köyün bir aylık geçim parasını markette bırakıp gelmiştim. O anki utancımı anlatamam. Hemen Özgür’e yazdım. Ben gelip orada böyle bir şey yapsam nasıl karşılarlar diye. “Sevinirler, her türlü yardıma ihtiyaçları var” dedi. Hemen uçak bileti bakmaya başladım.
Gider gitmez nasıl karşıladılar?
O çok komikti. Köye gittiğim tuk tukçu İngilizce bilmiyordu. Benim de çok iyi konuştuğum söylenemez ama derdimi anlatabiliyorum. O İngilizce bilmeyince tabii ben bir şey anlatamadım. Telefondan Khemer diline çevirdim bir şeyler anlattım. Sonra tuk tukçu İngilizce bilen başka birini aradı, ona anlattım bi şekilde. Öyle boş boş bakıştık. Giderken bir şeyler götürmüştüm onları dağıttım, geri döndüm.
İkinci gidişimde oturduğum evi tuttuğum emlakçıyla gittik. İşte o zaman çok güzeldi. Ellerimi avuçlarının arasına alıp bir şeyler söylediler ama ben anlamadım tabii yine. Bakışları yetti.
Nasıl anlaşıyorsunuz? Nasıl bir yaşam sürüyorlar?
Benim en büyük silahım, vücut dili. Hele yanımızda çalışan iki köylü kadının söylediklerinden hiçbir şey anlamıyorum. Ama bir şekilde anlaşıyoruz. Babil Kulesi’nin laneti tam olarak beni vurmuş diyebiliriz. Bugün çocuklarla oynarken şöyle bir düşündüm. Şu an bir dilek dileme hakkım olsa onları anlamak istemeyi dilerdim dedim, kendi kendime. Tamam, yine ne dediklerini anlamıyorum onlar da beni anlamıyor ama bu birlikte oyun oynamamıza engel değil.
Nasıl yaşam sürdüklerine gelince hani bizim fakir insanlarımız vardır ya. Kaldırımda yatan birini görünce üzülürüz. Onun çok daha beter hayatlarını düşünün. Burada kaldırımda bir kişiyi görmüyorsunuz. Kaldırımda yaşayan bir aile görüyorsunuz. Çoluk çocuk anne baba bir kaldırıma yerleşiyor ve orada yaşıyor.
Neler yapıyorsun orada? Yemek yapmanın dışında günlerin nasıl geçiyor?
Hayat standartlarımda pek bir değişiklik olmadı aslında. Aynı hayatı burada yaşamaya çalışıyorum. Ama şöyle keskin bir değişiklik var. Ben yıllardır freelance çalışıyorum, sabah kalkıp işe gitmemek için. Burada 07.30’da kalkıp, hazırlanıp köye gidiyorum sabahları ve bu beni o kadar çok mutlu ediyor ki. Yardımcım gelip beni motorla alıyor. Athena’dan ‘Arsız Gönül’ü açıp yol boyu şarkıya eşlik edip dans ediyorum.
Sosyal medyada seni tanıyanlar iyiliklerinle biliyor. Ne zaman nasıl başladı, bu insanlara karşı yardımcı olma halin?
Ben daha çocuktum ve bir arkadaşım vardı. Bebekken geçirdiği bir hastalık yüzünden tek gözünü kaybetmişti. Bir akrabasının evini temizlemeye giderdi sürekli. Bir gün evini temizlediği kadın ona, temizliği beğenmeyince, “Tek gözünle ancak o kadar yaparsın zaten” demişti. Ondan sonra ben onunla o evi temizlemeye başladım. Onun görmeyen gözü olmaya çalıştım, laf işitmesin diye.
Yani bu sonradan kazanılan bir şey değil. Mesela burada yemeğe gidiyoruz. Kaç kişi olursak olalım dilenci gelip benim başımda bekliyor. Çocuk satıcılar benim yanıma geliyor. Bir gün arkadaşım, “Öyle bir bakıyorsun ki dibinden ayrılmıyorlar” dedi.
Karın doyurmanın, aslında bir anlamda insanı yaşatmanın sende nasıl bir karşılığı var?
Yıllardır insanların karnını doyuruyorum zaten ama bunlar hep keyfiydi. İhtiyacı olmayan insanlardı. Ben yemek yapmayı çok seviyorum. Yaptığım yemeklerin ilk tadındığı anki yüz ifadesini hiçbir şeye değişmem. Gelsinler evime, yemek yapayım, muhabbet edelim sofra başında dünyalar benim olur..
Ama dediğim gibi bunlar ihtiyacı olmayan insanlardı. Ama artık buna gerçekten ihtiyacı olan insanlara yemek yapıyorum. Daha doğrusu yaptırıyorum…
Buraya gelmeden önce bir gün kurufasulye yaparım, bir gün musakka yaparım diye listeler hazırlamıştım ama pek öyle olmadı. Ev sahibim Türkiye’den getirdiğim kavurmanın sonuyla ağlaya ağlaya yaptığım pilavı köpeğine verince damak tadının farklılığını anladım.
Senin gibi harekete geçemeyen ama bir şekilde yardımcı olmak isteyen insanlar nasıl sana destek olabilirler?
Bir sitesi var aşevinin www.aynsoupkitchen.com diye. Orada neler yaptığımı, neden geldiğimi, insanların bana nasıl yardım edeceğini anlattım. Bir bağış sistemi var oradan bağış yapabilirler.
Gelen bağışlar içinden beni en çok mutlu eden 2.5 dolar ödeme yapan bağışçıydı. Tabii diğerleri de çok mutlu etti, şimdi alınmasınlar hemen, ama o 2.5 dolar benim için çok güzeldi.
Diğer bir seçenek çocukların yaptığı kartpostalları satın alıp sevdiklerine gönderebilirler, 6 dolar karşılığında. Bir de benim sevgililerime yaptığım yemekleri hikayeleriyle anlattığım bir kitabım var ‘Karın Tokluğuna Aşk’ diye. Bir e-kitap ve bütün geliri aşevine gidiyor. Maddi yardımın dışında aşevinin duyurulmasını da sağlayarak yardım edebilirler tabii
“Burada da açlar yok mu, niye oraya gittin ki?” diyen olmuştur mutlaka. Cevabın ne?
Olmaz olur mu? Daha bir insan için kılını kıpırdatmamış insanlar, bana neden buradaki açlar için yapmıyorsun diye soruyorlar. Benim insanlara yardım ettiğimi anlamıyorlar. Benim için orası burası yok. Kadını-erkeği, inananı-inanmayanı yok. Benim için insan var. Bütün bu gereksiz soruların tek bir cevabı var: SANA NE?
Orada olmak sana neler hissettiriyor? Türkiye’yle kıyas istemeyeceğim tabii ki ama burada hissetmediğin ya da farkında olmadığın neler yaşıyorsun orada?
Ben burada çok mutluyum. Sanki hep burada yaşamışım gibi hissediyorum ama bunun Kamboçya’yla ilgisi yok sanırım. Nereye taşınsam sanki hep orada yaşamış gibi hissediyorum kendimi yıllardır. Bu bir yere ait olamamakla ilgili sanırım. Dünyanın ülkelere bölünmüş olmasının saçmalığı bence bu. Tek bir dünya var ve ben o dünyaya aidim. Ülkelerin, şehirlerin, mahallelerin bir önemi yok.
Oradayken farkında olmayıp burada farkına vardığım bir şey yok aslında. Zaten beni buraya getiren onların içinde bulunduğu durumdu. Nasıl bir manzarayla karşılaşacağımı az çok biliyordum.
Ama geçen akşam yemek yemek için oturduğum lokal yerde, karşımda oturan adamın ayak tırnaklarını kesmesi gerçekten beklemediğim bir durumdu. Tırnaklar havada uçuşuyordu. Bu kadarına da pes deyip kalktım masadan. Türkiye’yle kıyasladığım tek şey hijyen sanırım. Bu kadarını ben bile beklemiyordum.
Bundan sonraki planların neler?
Tamam şimdi çok güzel, ben kazandığımla onların karnını doyuruyorum. Ufak tefek bağşılar da geliyor – gelecek ama ben bu insanları hazıra alıştırmak istemiyorum. Şimdiden iki kişiye istihdam sağladım aşevinde.
Hemen yan tarafımız Killing Fields (Ölüm Tarlaları). Pol Pot rejiminde öldürülen insanların gömüldüğü kocaman bir açık hava müzesi ve günde yüzlerce turist alıyor. Köylü kadınlarla organik sabunlar üretip orada sattırmak istiyorum.
Önümüzdeki günlerde Siem Riep’te kelebek parkı var oraya gidip kelebek parkıyla ilgili bilgi alacağım. Aşevinin kocaman bir bahçesi var ve kelebek parkı için çok uygun.
Yan tarafımızda Killing Fields olduğundan ziyaretçi problemimiz de olmaz. Böylece hem köylüleri istihdan sağlamış olacağım hem de aşevi için düzenli bir gelirimiz olmuş olacak.
Belli mi olur belki daha çok aşevi açarım her şey planladığım gibi giderse.