LOUIS FISHMAN*
Gazetecilerin üstüne çullanmayı sürdüren Türk devleti şimdi de uydurma görünen bir terör suçlamasıyla yabancı bir gazeteciyi hedef aldı.
2006’dan beri Türkiye’de yaşayan Hollandalı gazeteci Frederike Geerdink hakkında, yazılarıya PKK propagandası yaptığı gerekçesiyle bir ila beş yıl arasında hapis istemiyle iddianame hazırlandı.
Bağlam başka
İddianame tam da Türkiye’nin güneydoğusundaki Kürt bölgesinde gerginliğin, devlet şiddetinin tırmandığı günlere denk geldi.
Bu yüzden Geerdink’e yönelik suçlamaları, hükümetin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a karşı eleştirilerin önünü kesme amaçlı son dönemdeki hamleleri bağlamında değil de, Türkiye’nin onlarca yıldır süregelen Kürt sorununa dair kalem oynatan gazetecileri susturma girişimleri bağlamında ele almak isabetli olur.
Anlaşılan o ki devleti harekete geçiren, Geerdink’in hem The Independent ve Al Monitor gibi uluslararası medya organlarında, hem ‘Kurdish Matters’ isimli blog’unda hem de haber sitesi diken.com.tr’de yer alan yazıları. Amaç da devlete meydan okuyan bu yazılara bir son vermek…
İşin garip tarafı
Şunu belirtmek gerekir ki Geerdink’in başına gelenler yabancı bir gazeteci olduğu için manşetlere taşındı. Yoksa görmezden gelinen birçok başka vaka ve geçmişte hapse atılmış uzun bir Kürt gazeteciler listesi mevcut.
Örneğin daha geçen hafta 12 öğrenci, üniversite kampüsünde Kürt haklarını savunan bir gazete satıp Kürtçe politik şarkılar söylüyor diye 20 sene hapis cezasına çarptırıldı.
İşin garip yanı bütün bunlar Türk hükümeti kendini yaklaşık olarak 40 bin kişinin ölümüne yol açmış 30 yıllık şiddeti sona erdirebilmek için hapisteki PKK lideri Abdullah Öcalan ile barış sürecine kaptırmışken olup bitiyor.
Tırmanış ve patlama
Gelgelelim, Kürtlerin çoğunlukta bulunduğu Suriye şehri Kobani (Ayn el Arab) geçen eylül ayında IŞİD tarafından kuşatıldığında, Erdoğan PKK’yla bağlantılı YPG savaşçılarını IŞİD teröristleriyle bir tutunca ortalık birden karıştı. Bu kıyaslama Kürtler açısından, Türkiye’nin açıkça IŞİD’i desteklediği anlamına gelmese de Kürtlerin moralini bozmaya yönelikti.
Dahası Türkiye’de yaşayan Kürtlerin öfkelenmek için bir gerekçesi daha vardı. Yakın geçmişte cihatçıların IŞİD’e katılmak için Suriye sınırından elini kolunu sallayarak geçtiği defalarca belgelenmişken, Kobani sınırında IŞİD’i protesto eylemlerine katılan Kürtlerin ciğerleri biber gazıyla dolduruluyor, Türk ordusu IŞİD’e karşı savaşmak üzere sınırı geçmek isteyen Kürtlere mani oluyordu.
Hatta bu protestolardan birinde askerler gerçek mermiyle ateş açarak Kader Ortakaya isimli genç bir kadın protestocunun ölümüne neden oldu.
Ama patlama 6-7 Ekim’de gercekleşti. Protestolar şiddete evrildi. Kobani’ye destek için sokağa dökülen HDP destekçileriyle hükümet yanlısı İslamcı Hüda-Par destekçileri arasında çatışmalar meydana geldi. Taraflar suçu birbirine atarken sokak kavgalarında ve hedef gözeterek ateş açılması sonucunda aralarında çoçukların da bulunduğu 50 insan hayatını kaybetti.
Hiçbir soruşturma açılmadığı gibi devletin bu ölümlerdeki rolü de (ortalıkta görünmemesi dahil) karambole gitti.
Davutoğlu’nun dediği gibi çıkmadı
Bütün bunlar yetmezmiş gibi çatışmalar daha sonra Cizre’ye yayıldı. PKK yanlısı Kürtlerle Türk güvenlik güçleri arasında yeni ölümlere yol açan çatışmalar meydana geldi. Zaten gergin yürüyen barış süreci için zorlu bir sınamaydı bu. Sadece geçen ay içinde iki çocuk, 14 yaşındaki Ümit Kurt ve 12 yaşındaki Nihat Kazanhan güvenlik güçlerinin siahından çıkan gerçek mermilerle öldürüldü.
Nihat’ın ölümüyle ilgili olarak Başbakan Ahmet Davutoğlu kesin bir dille bu cinayette devletin hiçbir dahlinin bulunmadığını savundu. Ne var ki çok geçmeden durumun tam tersi olduğunu gösteren bir görüntü ortaya çıktı.
Devletin hesabı
Hollandalı gazeteci Fredericke Geerdink işte böyle bir gerçeklik içinde yaşayıp çalışıyor. O, Kürt bölgesinde yaşayan tek yabancı gazeteci. O, Kürt bölgesinde yaşayan tek yabancı gazeteci ve acı gerçekleri yazmakta ısrarlı. Bir yazısında şöyle demiş: “Hayır, korkmuyorum. Devlet beni susturamaz, hapse atsalar ya da sınırdışı etseler bile…”
Ama görünen o ki devlet, Geerdink’in yazıp çizmesine göz yummanın, onu susturmanın yol açacağı muhtemel diplomatik gerginlikten daha tehlikeli olduğuna kanaat getirmiş.
Dolayısıyla her ne kadar güzellik kraçilerinden lise öğrencilerine kadar Erdoğan’ı kıyasıya eleştiren herkes kendini mahkemede bulabiliyorsa da öyle görünüyor ki Geerdink’e yönelik dava Türk devletinin güneydoğudaki Kürt bölgesindeki hegemonyasını kaybetmemek uğruna kendi vatandaşlarına karşı şiddete başvurma geleneğinin bir parçası.
Çifte tehlike
Erdoğan ve AKP’li sadık destekçileri, bu mücadelede, Kürt meselesini Türk devleti için elle tutulur bir tehdit unsuru olarak gören en büyük düşmanları arasından bile kendilerine yeni dostlar bulabilir.
Bir başka deyişle tanık olduklarını olduğu gibi haberleştirmeye ve bunlardan ne anladığını yorumlamaya adadığı keskin kalemiyle Geerdink’i bundan böyle işini yaparken çifte bir tehlike bekliyor. Çünkü yazdıkları sadece iktidardaki hükümet tarafından değil, PKK propogandası yaptığına inanan muhalefettekiler tarafından da bir tehdit olarak algılanıyor.
Mevzu hakikaten mühim ve şuna şüphe yok ki Geerdink’in davası Türkiye’ye gelecek yabancı gazeteciler için de bir turnusol kağıdı işlevi görecek.
* New York Şehir Üniversitesi, Brooklyn College’da yardımcı doçent; başta İsrail gazetesi Haaretz olmak üzere uluslararası çeşitli yayınlar için Türkiye, İsrail/Filistin sorunu ve Ortadoğu üzerine analizler kaleme alıyor.