Okura not:
Günün 11’i, Türkiye medyasındaki görüş ve yorum çeşitliliğini yansıtmak amacıyla hazırlanmaktadır. Aşağıda özetini bulacağınız yazıya yer vermemiz, içeriğini onayladığımız ve/veya desteklediğimiz anlamına gelmez.
Bana kalırsa üniversite okuyamamış olan ama kedini geliştirebilmiş yurtsever işçiler, köylüler veya memurlar da pekâlâ cumhurbaşkanlığına veya diğer siyasi makamlara gelebilmeli. Makamın gerektirdiği zorunluluklar (mesela okuma-yazma gibi) hariç olmak üzere siyasal alan ve özgürlükler genişlemeli.
Fakat bu görüş, Türk anayasa literatüründe baskın mı, işte ondan emin değilim. Benim gibi düşünenlere “(sol) popülist” deme modası var şu günlerde. Bundan gocunmam. Fakat konu bu değil.
Toparlayayım. Bu hükmün gerçekten gerekli olup olmadığı tartışmaya açık. Liyakat, siyasi temsil ve demokratik katılım açısından bakıldığında, bir ülkenin en yüksek makamına erişimi eğitim diplomasıyla sınırlamak ne kadar anlamlıdır, bundan emin değilim.
Evet, Türkiye’de bu şartın konulmasının siyasi ve tarihsel bir arka planı var, ancak bugünkü dünyada böyle bir düzenleme hâlâ savunulabilir mi? Bundan da emin değilim.
Aslında bu soruların cevabı, siyasetin kimler için yapıldığı sorusuyla doğrudan bağlantılı. Bu husus, mutlaka hesaba katılmalı.