Okura not:
Günün 11’i, Türkiye medyasındaki görüş ve yorum çeşitliliğini yansıtmak amacıyla hazırlanmaktadır. Aşağıda özetini bulacağınız yazıya yer vermemiz, içeriğini onayladığımız ve/veya desteklediğimiz anlamına gelmez.
Merkez Bankası rezervleri “128 milyar dolar” vakasıyla birlikte Türkiye’nin gündeminde. Şimşek başarılı bir şekilde rezervleri yükseltmişti. Fakat bir aydır dövizi dengelemek için Merkez Bankası piyasaya milyarlarca dolar sürüyor. Ekonomistler “Şimşek’in iki yıllık kazanımları boşa gitti” diyor… Basit cevabı “19 Mart’ta İmamoğlu ve arkadaşları tutuklandı da ondan.” Evet öyle ama bu kısa cevabın gerisinde “yargıya güven” ve “politik riskler” gibi devasa sorunlar var.
Vatandaşta da “bugün İmamoğlu yarın kim?” sorusu yok mu? Temel sebep, tutuklamaların siyasi olduğu yolundaki kuvvetli kamuoyu kanaati ve piyasa algısıdır. Cumhurbaşkanı’nın ve Adalet Bakanı’nın “yargımız bağımsız ve tarafsızdır” sözünü sık sık vurgulamaları, bu konudaki güvensizliği dağıtma çabasının ifadesidir. Oysa kamuoyu, bazı yargı tavırlarını önceden cumhurbaşkanının açıkladığını görüyor, biliyor. Bunun bir örneği, AİHM kararlarına da geçtiği üzere, Osman Kavala’nın tekrar tutuklanması ve tekrar arkadaşlarıyla birlikte mahkûm edilmesidir. “Turpun büyüğü” açıklamaları son örneklerdir.
İktidarlar hukuk ve rasyonalite öncelikli değil, oy kazancı öncelikli davrandıkça ekonomi bozuluyor. Bunu önlemek içindir ki, Merkez Bankalarının bağımsızlığı 1921’den, evet 1921’den beri uluslararası literatüre geçmiştir. Bizde 2001’de sağlanan Merkez Bankası bağımsızlığı 2018’de 3 Sayılı CB Kararnamesi ile kaldırıldı! Hukuk öyle, Merkez Bankası böyle olunca “yatırım güveni” verebilir misiniz? Bilmem kaçıncı defa, yine yazacağım; hukukun üstünlüğü, kuvvetler ayrılığı yoksa istikrarlı, güvenli iktisadi gelişme de yok. Her sorunumuzun temelindeki ana sorun bu.