
Kozmetik ürünlerinin, özellikle son yıllarda hayatımızda kapladığı yerin büyüklüğü tartışılamaz. Eskiden bu kategoride satın aldıklarımız birkaç ürünle kısıtlıyken şimdi kozmetik sektöründe yüzlerce farklı ürün bulunuyor. Yani kozmetik, günümüzde büyük bir tüketim kalemi. Bu sebeple kozmetiğin de sürdürülebilir seçeneklerine yönelmek, gezegenimiz için atacağımız en önemli adımlardan biri.

Kozmetik sektörü, tüm dünyada büyük bir hızla gelişiyor. Ancak bu kadar geniş ürün çeşitliliği, ambalaj atığı ve kimyasal kirliliği de beraberinde getiriyor. Her yıl, yaklaşık 120 milyar kozmetik ürün ambalajı üretiliyor. Ne yazık ki bu ambalajlar, sadece tek sefer için kullanılıyor. Üstelik kozmetik ürünlerinin kullanım sürelerinin kısalığı nedeniyle, çoğu ürün henüz tam olarak bitmeden çöpe atılıyor. Bu da, çevreye daha fazla kimyasal atığın yayılmasına neden oluyor.
Oysa; kozmetik ambalajların çevreye etkilerini araştıran The LCA Center’ın raporu, sadece geri dönüştürülebilir ambalaj kullanımına geçilmesi durumunda, kozmetik sektörünün sebep olduğu karbon emisyonu oranı yüzde 70 oranında azalacağını ortaya koyuyor. Geri dönüşümü yapılmayan bir ürün tercih ettiğimizde ise bu ambalajların çoğu ya dağ gibi görünen çöp toplama sahalarına ya da okyanuslara gidiyor. Geri dönüştürülmeyen bir kozmetik ambalajının doğada çözünmesi ise 1.000 yıl sürebiliyor.
Sorun sadece kozmetik ambalajlarında değil!
Üstelik kozmetik sektöründeki tek problem, ambalaj atıkları değil. Kozmetik üretiminde; paraben, BHA ve BHT, sodyum lauril sülfat, petrokimyasal ürünler, formaldehit, alüminyum, silikon, ftalatlar, MEA (monoetanolamin), pigmentasyon boyaları gibi insan ve dünyamız için zararlı kimyasal maddeler kullanılıyor. Üzerinde düşünmesek de her gün milyarlarca insanın kullandığı kozmetik ürünlerden, kanalizasyon sistemine karışan toksik kimyasallar, ekosisteme ve suyumuza zarar veriyor. Çöpe atılan kozmetik ürünlerin yüzde 70’i ise henüz bitmemiş haldeyken atılıyor.
Kozmetiğin ana ham maddesi ‘palm yağı’ da büyük bir problem!
Kozmetik sektörünün, gezegenimizin tahribatını hızlandırmasının en önemli nedenlerinden birisi de üretim aşamasında palm yağının kullanılması. Kozmetik şirketlerinin, palm yağı üretimi için ormanlık alanlarda tarımsal üretim merkezleri inşa etmesi nedeniyle, dünyadaki yağmur ormanları her yıl biraz daha azalıyor. Dünyamızın akciğerleri olan ormanlık alanların azalması ise her yıl atmosfere daha fazla karbondioksit salınmasına neden oluyor.
Sürecin geneline bakarsak kozmetik ürünler; üretiminden dağıtımına, tüketiminden atığa dönüşmesine kadar her türlü süreçte dünyamıza büyük zarar veriyor.
Çare, sürdürülebilir kozmetik!
Tüm bu sebepler, bizi sürdürülebilir ilkelerle üretilmiş kozmetik ürünlerin üretiminin ve tüketiminin önemine götürüyor. Son yıllarda sürdürülebilir kozmetik anlayışı oldukça yaygınlaştı. Ürünlerin çeşitlenmesi ve daha ulaşılabilir hale gelmesiyle; atık üretmeyen, hayvan deneylerini reddeden, insan ve çevre sağlığını riske atmayan, sürdürülebilir bir kozmetik anlayışı yaygınlaşıyor.
Sürdürülebilir kozmetik anlayışıyla, çevre dostu formüllerin yanı sıra çevre dostu üretim uygulamaları ve paketleme yöntemleri de kullanılıyor. Yeşil ya da sürdürülebilir kozmetik ürünlerinde, yenilenebilir ham maddelerden üretilen doğal içerikler kullanılıyor.
Sürdürülebilir kozmetik ürünlerinde aramamız gerekenler
Sürdürülebilir kozmetik ürünleri için belirli standartları ifade eden belgeler olsa da sürdürülebilir etiketleri ya da beyanlarının evrensel olarak net bir tanımı maalesef bulunmuyor. Bir şirket plastik ambalajların kullanımına son verdiği için kendisini sürdürülebilir ilan ederken, bir başka şirket geri dönüştürülebilir ambalaja geçtiği için markasını ‘sürdürülebilir bir marka’ olarak konumlandırmaya çalışabiliyor. Diğer yandan bazı şirketler, tedarik zincirleri boyunca açığa çıkardıkları emisyonları azaltmaya yönelik çalışmalarda bulunduğu için ürünlerinin sürdürülebilir olduğunu söyleyebiliyor. Ancak tüm bu adımların yanında, çalışanlarına adil ücret ödemeyen ya da hayvan deneylerine devam eden bir şirket, gerçekten sürdürülebilir kozmetik ilkelerine hizmet ediyor mu, bunu tartışmak gerekiyor.
Aynı şekilde ürünlerinin doğal içeriklerden oluştuğunu iddia eden bir markanın, bu doğal içerikler üretilirken pestisit (tarım zehiri) kullanıp kullanmadığı da sürdürülebilirlik kavramının içerisine giriyor. Dolayısıyla, bir markanın üzerindeki ‘sürdürülebilirlik’ göndermesi yapan herhangi bir etiket bizi gerçekten olmasını dilediğimiz ürüne mi götürüyor diye düşünmemiz gerekiyor.
Sürdürülebilirlik kavramını destekleyecek adımlar çok çeşitli olsa da bir kozmetik ürünü satın almadan önce aşağıda soruları hatırlamalıyız.
Bu üründe kullanılan ham madde içerikleri, doğaya zarar veriyor mu?
Bu ürünün ambalajı, çevreye duyarlı mı?
Bu ürünün üretim aşamalarında, sürdürülebilir üretim uygulamaları kullanılmış mı?
Bu ürünün dağıtım aşamasında, karbon salınımı konusunda adımlar atılmış mı?
Ürününü aldığım şirketin, etik, içerik ve tedarik politikaları var mı?
Bu şirket, çalışanlarına adil ücret politikaları uyguluyor mu?
Bu ürünler, hayvanlar üzerinde test ediliyor mu ya da hayvansal içerik barındırıyor mu?
Tüm bu soruları sormak ‘sürdürülebilir kozmetik’ anlayışına gerçekten sahip olan doğru ürüne ulaşmak için bize yardımcı olabilir.
Siz de bir ruj ya da bir şampuanın ne etkisi olabilir demeyin. Gezegenimizin ve insanlığın geleceği için tercihinizi sürdürülebilir kozmetik ürünlerinden yana kullanarak sürdürülebilirlik adına önemli bir adım atabilir ve çevrenizi de sürdürülebilir tercihler yapmak için harekete geçirebilirsiniz.