Daha eşit ve sürdürülebilir bir dünya yaratmanın yolu eşit şartlarda eğitim görüp, üretime eşit şartlarda katkıda bulunmaktan geçiyor. Yolumuz uzun, ancak atacağımız adımlar bizi her gün hedefe biraz daha yakınlaştırıyor.
1948’de Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda kabul edilen İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nde eğitim; ırk, cinsiyet, dil, din farkı gözetilmeksizin herkesin sahip olduğu en temel insan haklarından biri olarak geçiyor. Çünkü hepimizin hakkı olan temel eğitim, aslında geleceğin inşası ve toplumsal kalkınmanın bir parçası olarak büyük önem taşıyor. Kişinin aldığı temel bilgi ve becerilerin ona kazandırdığı yaratıcılık, sorgulayıcılık ve araştırma kapasitesi gibi nitelikler bireylerin iş hayatından sosyal yaşamına kadar birçok alanda var olmasını sağlıyor. Dolayısıyla, bireyden başlayan bu yapılanma uzun vadede ülkeler arasındaki sosyal ve ekonomik eşitsizliklerin de ortadan kaldırılması ve sürdürülebilir bir dünya yaratmak açısından büyük önem taşıyor.
İşte tam bu sebeplerle Sürdürülebilir Kalkınma Amaçlarından birisi de “Nitelikli Eğitim”. Nitelikli eğitim, insanları yoksulluk döngüsünden çıkarıp onlara parlak bir geleceğin yollarını sunarken, eğitimdeki eşitsizliklerin giderilmesi toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin ortadan kaldırılması gibi hedeflere de destek oluyor. Eşit bir dünyada, hoşgörü ve barışçıl toplumlar yaratmak şüphesiz çok daha kolay. Yani eğitim, insanlık olarak önümüzdeki pek çok hedefi gerçekleştirmemiz noktasında temel ihtiyaçlarımızdan birini oluşturuyor.
Dünya genelinde rakamlar bu konuda çok çalışmamız gerektiğini gösteriyor!
Birleşmiş Milletler 1948 yılında eğitimi evrensel insan haklarından biri olarak ilan etmiş olsa da geçtiğimiz 75 yılda, bu konuda hala yeterli adımları atabildiğimizi söylemek pek mümkün değil.
Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Kurumu İstatistik Enstitüsü’nün (UNESCO UIS) 2019 yılında yayınladığı verilere göre, dünya genelinde 15 yaş üstü 772 milyon kişinin yüzde 86’sı okuma yazma bilmiyor. Bu da milyonlarca insanın zaten okuma yazma fırsatına hayatının hiçbir döneminde ulaşamadığı anlamına geliyor. Aynı şekilde, bir diğer veriye göre aynı yıl, ilkokul ve ortaokul çağındaki çocuk ve gençlerin yüzde 16’sı okulu bıraktığını söylüyor.
Yani sorun sadece eğitime erişimle sınırlı kalmıyor. Eğitimi devam ettirebilmek de en büyük problemler arasında yer alıyor.
Üstelik Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Kurumu İstatistik Enstitüsü’nün (UNESCO UIS) 2017 raporuna göre, dünya üzerindeki 617 milyondan fazla çocuk ve genç, yani ilgili gruptaki her 10 çocuk ve gençten 6’sı okumada ve matematikte minimum yeterlilik seviyesinin altında performans sergiledi. Bu rakam, maalesef erişilen eğitimin de istenilen nitelikte olmadığını, insanlara okullarda uygun sınıf ve öğrenme ortamının sağlanamadığını gösteriyor. Bu durumda, eğitimin başına getirilen “nitelikli” kelimesinin anlamı daha da belirginleşiyor.
Bazı dezavantajlı gruplar için eğitime ulaşmak daha da zor!
UNESCO 2020 yılında yayınladığı raporda, bu sorunların; cinsiyet, ekonomik sınıf, etnik köken, engellilik durumu gibi alt kategorilere göre incelendiğinde dezavantajlı addedilen grupların bazı ülkelerde bu sorunlardan daha fazla etkilendiğini söylüyor.
Kadınlar ve kız çocukları ise maalesef bu gruplardan birini oluşturuyor. Gelişmekte olan ülkelerin üçte biri eğitimde, kız ve erkek çocuk oranlarını henüz eşitleyebilmiş değil. Özellikle, dünyada en fazla çocuğun okula gitmediği bölge olan Alt Sahra bölgesi ve Batı Asyaʼda kız çocukları hem ilk hem de ortaöğrenimde yer almak konusunda ciddi problemler yaşıyor ki bu engeller genç kızların istihdam şanslarını da etkiliyor.
Türkiye’de kat etmemiz gereken yol hala oldukça uzun!
Türkiye’de 0-17 yaş grubunda, 22 milyon 578 bin 378 çocuk bulunuyor ve bu çocuklar Türkiye’deki toplam nüfusun yüzde 26,5’ini oluşturuyor. 0-2 yaş grubuna yönelik, kamusal erken çocukluk eğitimi hizmetleriyse henüz sunulmuyor. 3-5 yaş grubundaki çocuklara yönelik hizmetler ise zorunlu ve tamamen ücretsiz değil. Zorunlu eğitim kapsamındaki, 6-17 yaş grubunda 15 milyon 611 bin 200 çocuğun yüzde 3,7’si, yani yaklaşık 570 bin 293 çocuk 2021-22 eğitim-öğretim yılında herhangi bir eğitim kurumuna kayıt edilmedi. Üstelik eğitim dışındaki, herhangi bir kademede okula kayıtlı olmayan çocuk oranı, özellikle 13 yaştan sonra artış gösteriyor.
Verisi bulunan doğum yılı grupları izlendiğinde, okula kayıt oranlarındaki düşüşün ortaöğretim çağı boyunca sürdüğü görülüyor. Örneğin, 2004 doğumlu çocukların 13 yaşında oldukları 2017-2018 eğitim yılında okullaşma oranları yüzde 98,3’ken, 17 yaşında oldukları 2021-2022 eğitim yılında okullaşma oranları yüzde 86,9’a düşmüş durumda. Bu durum, 2004 doğumlu öğrenci sayısının 4 yıl içinde yaklaşık 122 bin 334 kişi azaldığı anlamına geliyor.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) Çocuk İş Gücü Anketi, Türkiye’de yaklaşık 720 bin çalışan çocuğun bulunduğunu, çoğunun “genç işçi” tanımlamasına giren 15-17 yaş grubunda olduğunu gösteriyor. Araştırmalar, çalışma hayatının çocuğun eğitime devam edebilmesini etkilediğini ortaya koyuyor.
Ayrıca 16-17 yaş grubunun evlenmesine yasal olarak izin verilmesi de çocukların eğitim dışına çıkmasını etkileyen faktörlerden biri. 2021 yılında 16-17 yaş grubunda yaklaşık 13 bin 139 kız ve 770 oğlan çocuk resmi olarak çocuk yaşta ve zorla evlendirildi.
Eğitim eşitsizliklerin ortadan kaldırılmasında etkin rol oynuyor
İncelemeler eğitim sayesinde, insanların daha iyi yaşam şartlarına ulaştığını doğruluyor. 114 ülke için 1985-2005 dönemi verilerine bakıldığında, eğitimin mevcut eşitsizlikleri azaltmakta etkili olduğu görülüyor. Kalkınmakta olan ülkelerde, ilköğretime katılım yüzde 91 seviyelerine ulaştı. UNESCO istatistiklerine göre 2000 – 2012 yılları arasında okula gidemeyen çocuk oranı alt Sahra Bölgesi’nde yüzde 40ʼtan 22ʼye, Güney Asyaʼda yüzde 20ʼden 6ʼya düştü.
Ülkemizde ise sürdürülebilirlik kalkınma planı dâhilinde atılan adımlar, gelecekte eğitim eşitliği sayesinde çok daha iyi günler görebileceğimizi müjdeliyor.
Nitelikli eğitime destek için biz ne yapabiliriz?
Eğitim, kurumların temel meselelerinden biri olsa da bizim de bu konuya destek vermemiz ve takipçisi olmamız büyük önem taşıyor. Bu nedenle devletimizden eğitim adına sağlam politikalar geliştirmelerini istemek büyük önem taşıyor.
Eğitim, özellikle kırılgan ve dezavantajlı gruplar için oldukça kritik. Bu nedenle, birey olarak herkese ücretsiz ilköğrenim hakkının tanınması için yapılan çalışmalara katkı sağlamak atılacak en önemli adımlar arasında yer alıyor.
Nitelikli eğitim konusunda sorumluluk almak devletlerin yanı sıra özel sektör ve sivil toplum kuruluşlarını da kapsıyor. Özel sektör, eğitim araçları ve altyapısına yatırım yapmak konusunda teşvik etmek ve sivil toplum kuruluşlarıyla ortaklıklar kurarak bu konudaki farkındalığı artırmak için harekete geçebilir.
Peki, her insanın en temel hakkı olan eğitime, kolaylıkla ulaşabildiği, sürdürülebilir bir dünya için adımları sıklaştırmaya hazır mıyız?