
NEVŞİN MENGÜ
@nevsinmengu
Sosyal medya düzenlemesi perşembe günü Meclis gündemine getiriliyor. Batı’nın çöküşte olduğunu ve Türkiye merkezli yepyeni bir liderlik projesine liderlik ettiğini iddia eden iktidar, yasa tasarısını pazarlarken, “Benzeri Almanya’da da, Fransa’da da var” söylemini kullanıyor. Ne var ki Almanya ve Fransa’da HSK üyelerinin Cumhurbaşkanı tarafından atanmadığını ve bir liderin, “Anayasa Mahkemesi kararına saygı duymuyorum, tanımıyorum” demesinin tahayyül bile edilemeyeceğini ise söylememeyi seçiyor.
Her neyse, her şey kamuoyunun gözü önündeki kadın figürlere hakaret dolu tweetler atılmasıyla başladı. Başak Demirtaş’a hakaret içeren tweet atan bir kişi bir gün gözaltında tutuldu, muhalefetin gönlü alındı.
Bunu, dördüncü çocuğunu dünyaya getiren Esra Albayrak’a hakaret eden tweetler ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın YKS YouTube yayınına verilen ‘dislike’lar takip etti.
E yani iktidar ne yapsındı, kadın kız seçmeden insanlara hakaret ediliyor, yeni doğmuş bir bebek bile bu öfke saçan sosyal medya postlarının hedefi oluyordu. Acilen düzenleme lazımdı. “Gerçek hayatta hakaret olan bir ifade sosyal medyada da yazılırsa cezası olmalı” söylemi dolaşıma sokuldu. Bir kişiye sosyal medyada hakaret etmenin zaten bir cezası olduğunu söylememe yolu seçildi.
Ben işimi sosyal medya üzerinden yapan bir haberciyim. Twitter’da aktifim, Instagram ve YouTube’dan yayınlar yapıyorum. Türkiye’nin sosyal medya üzerinden hakaret edilen en çok 10 kişisinden biriyim.
Bu hakaret saldırıları kimi zaman organize kimi zaman organik. İletişim devrimi çağında yaşıyoruz, bu zamanın yeni bir gerçekliği var. Sosyal medya üzerinden milyonlarca okuyucu ve izleyiciye ulaşabilmenin bir faturası bu. Artık izleyici, okuyucu edilgen değil etken; söylediğinizi beğenmezse ağzına geleni yazabiliyor. Bu artık bir gerçeklik. Buna katlanamayan bununla yaşayamayan kişilerin ise üzgünüm ama o zaman kamuoyunun gözü önünde iş yapmamaları gerekiyor.
Siyasiler her lafları ve icraatları eleştirilemez, kutsal olan yarı tanrılar değiller. Gazeteciler söylediklerinin üzerine söz söylenemez kişiler değiller. Bu işleri yapmanın bedeli hakaretlere de katlanmaktan geçiyor. Twitter’da kendilerine her sövüldüğünde ağlayarak, yasaklayın diyen kişilere başka bir iş ya da yol seçmelerini öneriyorum.
Öfkelenmek, öfkelendiğini söylemek, şiddet çağrısı içermediği sürece bir hak olmalı. Siyaset üreten, yayıncılık yapan kişilere ise bir zahmet biraz olgun olmak düşüyor.
Anonim hesapların dezenformasyon yapmasını önlemek ise işin başka bir boyutu. Bunun da yolu demokratik kurum ve kuruluşları güçlendirmek, bu kurum ve kuruluşlara güveni yeniden tesis etmekten geçiyor. Vatandaşların devlet kurumlarına güvendikleri sistemlerde bu dezenformasyon operasyonlarının daha az başarılı olduğunu görüyoruz.
Meclis’e gelecek olan yasa tasarısını, sosyal medya üzerinden insanlara hakaret edilmesin gerekçesiyle savunacak pek çok kişi olacak. Cehenneme giden yol ise yine her zamanki gibi iyi niyet taşlarıyla döşenecek.