Şu günlerde Ankara’nın herhangi bir konuda bugün durduğu yerde ne kadar süreyle kalacağı, iç politikadan en az şekilde etkilenerek belli bir mantık içinde dış politika üretmeyi, stratejisini kurmayı ve buna uygun adımlar atabilmeyi becerip beceremeyeceğini tahmin etmek güç (…) önündeki tüm sorunları sert dille, hatta tehditle yönetmek ve bunu çözmeye tercih ederek yaklaşmaktan ne zaman vazgeçeceği de belli değil.
Bu tutum Türkiye’yi giderek daha irrasyonel bir devlet olarak göstermekle kalmıyor, tehditlerin ardından pek de etkileyici şeyler yapılamaması, denenen siyasetlerin Suriye örneğindeki gibi başarısızlıkla sonuçlanması da ülkenin ciddiyetinin sorgulanmasına yol açıyor.
Son olarak Irak Kürdistan’ında yapılan referandum hakkında izlenen, açıkçası tutarsız bir görüntü veren ve hükümeti de bölmüş gibi gözüken çizgide benzer bir duruma düşüldü.
Cezalandırmayla pek bir şey elde edilmesi mümkün değil.
Gelecekte, KBY ile Bağdat arasında müzakereler başladığında Ankara’nın da söyleyebilecek sözü olabilmesi için hafiften frene basması ve yapıcı bir proje üretilmesi gerekir. Bunun önşartı da Sadabat Paktı yıllarında olmadığımızı hatırlamak, bugünün gerçeklerine göre siyaset üretmeye çalışmak ve dış politikayı derin bir iç politika ipoteğinden kurtarmaktır.