Yemeğin tuzunun çok olmasının, çocukların sesinin yüksek çıkmasının, kadının pencereden kuşlara ekmek kırıntısı vermesinin, cinsel ilişkiye girmeyi istemeyişinin erkekleri ‘tahrik’ ettiğine kanaat getiren hakimlerin kadınlara karşı işlenen suçlarda faillere indirim üstüne indirim yaptığını biliyor kamuoyu. Yıllarca şiddet gören, başvurduğu hiçbir yerden medet bulamayan, en son noktada canını kurtarmak için kendisine doğrultulmuş silahla, bıçakla şiddet failini öldürmek zorunda kalan kadınların, kadınları tasarlayarak, planlayarak öldüren erkeklerden çok çok daha fazla cezaya çarptırıldığını biliyor. Bu adaletsizliktir.
Bütün bu adaletsizlikler nedeniyle Kadir Şeker’e verilen ceza adaletsizdir.
“Sonuçta bir insan ölmüş, elbet ceza verilecek” diyenler de çok. Doğru, insan hayatı elbette kıymetli. Ancak bu tartışmayı yaparken kadın ve çocukların hayatının her vesileyle, üstelik devlet eliyle ‘bir hiç’e indirgendiği unutulmamalı. Bireylerin suç teşkil eden fiilleri ile eşitsizlik yaratan toplumsal tahakküm pratikleri arasındaki bağlantı koparıldığında ‘adalet’in ne olduğu, nasıl sağlanacağı da karışıyor.