Ankara’nın yaklaşımı gördüğüm kadarıyla “Bırakalım, kur nereye giderse gitsin. Biz faizi kontrol edelim.” Bu aslında bir yönden sevindirici çünkü mevcut ekonomi yönetimi bundan 1-2 yıl önceki yönetimin aksine “imkânsız üçleme”nin farkına varmış görünüyor. Yani bir ekonomide sermaye hareketleri serbestken aynı anda hem faizi hem de kuru kontrol edemeyeceğini görmüş. O zamanlar da uyarılmıştı; “Denemeyin, olmuyor. Sonra olan ekonomiye oluyor, ülke yıllarını kaybediyor” diye ama denendi; tabii ki olmadı ve ülke yıllarını ve TL değerini kaybetti. Faiz ise başladığı seviyenin de üzerine çıkarılmak zorunda kalındı.
Eğer enflasyon bu düzeyde olmasaydı, “bırakalım kur nereye giderse gitsin” yaklaşımı kabul edilmese bile anlaşılabilirdi. Eğer bu yaklaşım yapısal reform ayakları da olan kapsamlı ve güçlü bir programın parçası olsaydı ve bu program 25-30 milyar dolarlık bir IMF düzenlemesiyle desteklenseydi işte o zaman kabul edilebilirdi. Oysa şu anda sürece hakim olan, koordine bir plan görmüyoruz. Mesela bir yandan bankaların üzerine gelip bireysel kredi faizlerini artırmaları isteniyor ama diğer yandan Merkez faiz indirerek, genel faiz düzeylerinin inmesine çalışıyor; her biri ayrı yöne koşan atların çektiği yalpalayan bir at arabası gibi.
Kısacası mevcut plan her neyse, ne piyasalara ne de ekonomideki birimlere güven vermiyor. Yani içerik, yapısal ayağı, finansman boyutu ile ilgili sorunların yanı sıra güven ayağı da eksik. Bu da her şeyi daha karmaşık hale getiriyor.