Erdoğan’ın referandum önerisi, son dönemde Türk ekonomisinde kırılganlığın ortaya çıkmasının ardından, kendisinin AB’ye tam üyelik hedefini ve bu yöndeki reformları sürdürme kararlılığını vurguladığı mesajlarıyla çelişiyor.
Buradaki temel risk, referandumun bu kadar kuvvetle telaffuz edilmeye başlamasıyla birlikte kendi ivmesini kazanmaya başlamış olmasıdır. Erdoğan’ın geçmişte bu temayı ortaya atıp gerisini getirmemesi, bu kez de aynı durumun yaşanacağının güvencesini içermez. Üstelik AK Parti’nin ‘cumhur ittifakı’ndaki kader ortağı MHP’den de gelebilecek sürpriz bir hamleyle, bu öneri hiç beklenmedik bir şekilde birden kuvveden fiile çıkabilir.
Referanduma gidilmesi halinde, Erdoğan herhalde tarafsız bir hakem konumuna geçip, halka sadece “Tamam mı, devam mı” diye sormakla yetinmeyecek, bir tercih belirtecektir. Kendisinin tam üyeliğe karşı tavır aldığı bir senaryonun muhtemel bir sonucu, Türkiye’nin Batı’ya dönük perspektifinin ağır bir zemin kaybına uğraması, nehrin yatağının başka bir güzergâha kayması olabilir.
Bütün bu gelişmeler ABD ile ilişkilerin de rayından çıktığı bir ortamda Türk dış politikasının dengelerini ciddi bir şekilde sarsabilir.