sanat@diken.com.tr
‘Sapiens’ ve ‘Homo Deus’ kitaplarıyla insanların bilim ve tarihe ilgisini artıran İsrailli tarihçi Yuval Noah Harari, yakın gelecekte problemlerimizin temelini biyoteknoloji ve yapay zekanın oluşturacağını söylüyor.
Sosyal medyanın kısa sürede yok olacağına inanmadığını dile getiren tarihçi, ‘dijital diktatörlük’ riskine dikkat çekiyor.
Harari, geçen yıl yayınlanan kitabı ‘Homo Deus’ta teknolojik gelişmelerin insanı ‘tanrı mertebesi’ne yükselteceğini savunmuştu. ‘Sapiens’ kitabında ise insanlığın bugünlere nasıl geldiği anlatılıyordu.
İsrailli tarihçi o kadar meşhur oldu ki kitapları başka dillere çevrilmek bir kenara, dünyada fikirleri en çok merak edilen isimlerden biri haline geldi.
Harari Business Insider‘a teknoloji, bilim ve gelecek hakkında bir mülakat verdi.
Tarihçilerin pop starı gibi bir şey oldunuz. Size sürekli gelecek hakkında sorular soruluyor. Kahin olarak yaşamak zaman zaman sinirinizi bozuyor mu?
Tarihçi olarak daha çok geçmiş hakkında konuşmayı severim ama çoğu insan gelecekten havadis istiyor. İnsanlar beni guru-peygamber olarak gördüğü zaman biraz bozuluyorum. Sanki 50 yıl sonra ne olacağını ve ne yapmamız gerektiğini biliyorum da… Kimsenin dünyanın 2050’de nasıl gözükeceğine dair fikrinin olmadığı aşikar. Muhtemelen tarihte ilk kez en temel şeylere dair hiçbir fikrimiz yok. Aynı şekilde kimse siyasi gelişmeleri de öngöremiyor.
Eğer bin yıl önce yaşasaydınız, savaş, işgal, devrim vb. olup olmadığını söyleyemezdiniz. Ama bugün 2050’deki iş piyasasının temel yapısını, ailenin temel yapısını veya bedenlerimizin ne hale geleceğini dahi hayal edemiyoruz. Yaşam beklentisinin ne olacağını bilmiyoruz.
Genelde siyasi başlıklara eğiliyorsunuz. Siyasi hırslarınız var mı? Parti siyaseti açısından değil, genel anlamda soruyorum.
Genel anlamda evet. Kamuoyunu şekillendirmeye çalışma anlamında. Ama insanlara yanıt sunabileceğimi düşünmüyorum. İnsanlara şunu yapm bunu yapma diyecek bir siyasi hırsım yok. Ama kamuoyunu değiştirmemiz ve halihazırda dikkat çekenlerden başka şeylere odaklanmamız gerek. Bugün insanlığın karşılaştığı üç büyük sorun var. Her ülkenin, her parti liderinin gündeminde olması gerek bunların: nükleer savaş, iklim değişikliği ve yıkıcı teknolojiler, özellikle yapay zeka ve biyoteknolojinin yükselişi…
Fakat şayet dünyadaki herhangi bir seçim veya referanduma baktığım zaman insanlar bunlardan hiç söz etmiyor. Beni endişelendiren bu. Halk entelektüeli olarak rolümün kamuoyunu bu istikamete sevk etmeye çalışmak olduğunu düşünüyorum.
Facebook gibi sosyal medya platformlarının toplumumuzda nasıl bir rol oynadığını düşünüyorsunuz?
Bu yeni bir tür medya şirketi. Ayrıca oynayacak çok önemli bir rolü olan bir gelişme. Sosyal medyanın bir süre sonra yok olacağını sanmıyorum. Bu platformun muazzam gücünün farkına varmanın hem Facebook hem de toplum için iyi olacağını düşünüyorum.
Din ve tanrı kitabınızda büyük bir role sahip. Kendinizi nasıl tanımlarsınız? Ateist olarak mı?
Evet kesinlikle. En azından iki tür tanrı arasında ayrım yaptığımı belirtmek istiyorum. Tanrımız kozmik gizemin isminden ibaret. Evren hakkında, kökeni hakkında, doğanın kanunları hakkında, bilinç hakkında, birçok şey hakkında bilmediğimiz birçok şey var. Bu tür gizemli bir tanrıya inanıyorsanız, buna itirazım yok.
Hoşuma gitmeyen tanrı insanın cinselliği, kılık kıyafeti, yemek tabuları, siyaset vb. hakkında çok kesin yargılara sahip olan tanrı. Ayrıca kozmik gizemin insanın cinselliğini ya da siyaseti umursadığına inanmıyorum.
Gelecek söz konusu olduğunda, mesela gelecek 100 yıl içinde sizce karşımızdaki en büyük tehdit ne? Ve toplumlar için en büyük fırsatlar…
En büyük üç tehdit, başta bahsettiğim üç büyük problem: nükleer savaş, iklim değişikliği ve yıkıcı teknolojiler. Teknolojik yıkım ise başa çıkması en karmaşık olanı çünkü ne yapacağımızı bilmiyoruz. İş nükleer savaş ve iklim değişikliğine gelince kolay. En azından ne yapmamız gerektiğini biliyoruz. Durdurup önüne geçmek. Ama yapay zeka ve biyoteknolojinin yükselişiyle muazzam fırsatlar ortaya çıkıyor, o yüzden yapay zeka ve biyoteknoloji araştırmalarını sonlandırmayacağız.
Yani en iyi senaryo daha iyi sağlık hizmeti alacak olmamız, daha çok boş zamanımızın olacak olması. İnsanlar olarak kendimizi tarihsel hiç mümkün olmamış haliyle keşfedip geliştirebileceğiz. En kötü senaryo ise tüm gücün herkesi sürekli gözetleyen küçük bir elitin ellerine bırakıldığı dijital diktatörlükler.
İnsanlık hakikaten süperinsanlara ve işe yaramaz, vasıfsız insanlara bölünebilir. Vasıfsızlar ekonomik değeri ve siyasi gücü olmayan insanlar olacak. 20’nci yüzyılda öğrendiğimiz en büyük derslerden biri, teknolojinin belirleyici olmadığı. Aynı elektrik Üçüncü Reich ve komünist Almanya’nın da, liberal, demokratik Almanya’nın da işine yaradı. Elektrik onunla ne yaptığınızla ilgilenmez. Aynı yapay zeka ve biyoteknoloji için geçerli. Onu cennet ya da cehennem inşa etmek için kullanabiliriz. Bize kalmış.
Binlerce yıldır dünyanın daha iyi bir yer haline geldiği fikrine katılmıyor musunuz?
İlle de öyle olacak diye bir şey yok, hele insan olmayan varlıklar söz konusuyken. İşlerin iyiye gittiği fikrini sürdürebilirsiniz ama sadece insanlar için. Ama 19’uncu yüzyılın ortalarından beri, 150 yıldır falan tek mesele bu olageldi. 19’uncu yüzyılın sonra işler muazzam ölçüde gelişmeye başladı. Bugün bile sıradan bireylerin yaşamında bir gelişim görmüyoruz hala. O yüzden bu gelişim pek sağlam değil. Evet, gelişimler oldu ama umulandan çok çok daha az.
Demem o ki insanın gücünün artışı, insanın yaşam kalitesinin artışı büyük ölçekli oldu. Bir gelişim var ama gücümüzün artışıyla yaşam kalitemizin ve duyduğumuz tatminin birazcık artması aynı şey değil.
Tabii ki iyi şeylere gözümüzü yumalım demiyorum. Ulaştığımız yere minnettar olup kafa yormamız gerek. Ama diğer yandan biraz hayal kırıklığı da oldu bu yer. Çoğu zaman keşke süper güçlü bir arabam olsa diyorum ama gaz pedalına basınca araba güç bela hareket ediyor. Biraz gidiyor, sanki birinci vitesteymişsiniz gibi. Tüm bu güç ve onunla ne yapacağımız arasında sıkışıp kalmış haldeyiz. İkisini birbirine bağlayan bir şey henüz yok.
Yani işleri biz mi iyiye götürebiliriz?
Evet.
Çeviri: Diken