AKP iktidarının medyayı ve gazetecileri baskı altında tutmasına karşı Türkiyeli gazetecilere alan açmak için Batı Alman Radyo ve Televizyon Kurumu WDR’nin oluşturduğu ‘Sansürsüz Türkiye’ platformuna baskı yapan İsrail lobisi bir yazıyı sansürletti.
Mustafa Alp Dağıstanlı’nın ‘Kürt sorunu Filistinleşirken’ başlıklı yazısı yayına koyulduktan bir süre sonra kaldırıldı.
Yoğun baskı
Yazı yayınlanınca WDR sosyal medya üzerinden yoğun bir baskı altında kaldı. Protestocuların en önde geleni, 1994-2017 arasında Yeşiller Partisi milletvekili Volker Beck’ti. Beck, 2014’te, Alman-İsrail Parlamentolararası Dostluk Birliği’nin başkanı seçilmişti.
İsrail lobisi, sosyal medya paylaşımlarıyla, Dağıstanlı’ya attıkları tweetlerle ve WDR’ye ilettikleri eleştirilerle yazıyı ve yazarı ‘anti-semitizm’le, ‘İsraili şeytanlaştırmak’la suçladı. Yazının içinde ‘toplama kampı uygulamaları’ gibi bazı terimlerin geçmesinin de Nazi dönemi suçlarının bugün işlenen suçlarla karşılaştırılmak/karıştırılması anlamına geldiği, bunun da Nazi suçlarını hafifsemek demek olduğu ileri sürüldü.
Yazıda ne vardı?
Dağıstanlı, sansürlenen yazısında, Kürt meselesinin her zaman uluslararası bir konu olduğunu, ama sorunun şimdi başka bir boyut kazanabileceğini söylüyordu: “Suriye’deki gelişmelerle ve Türkiye’deki gelişememelerle Kürt meselesi, bana kalırsa, Filistinleşebilir. Bunu Türkiye sağladı, sağlayacak.”
Yazıda ‘Filistinleşmek’ şöyle tarif ediliyordu: “Filistinleşmek, otomatik bir kurtuluş değil şüphesiz; Filistin’den biliyoruz. Ama sorunun inkar edilemez biçimde meşruiyet kazanması, bölge ve dünya için bir siyasi, ahlaki, vicdani dava haline gelmesidir. Türkiye’nin yöneticilerinin ağızlarından düşürmedikleri gibi, Birleşmiş Milletler’in acizliğinin, uluslararası hukukun hiçe sayılmasının, jeopolitik hesapların iğrençliğinin, bir halkın toplama kampı uygulamalarına mahkum edilişinin, süresiz işgalin, gaddarlığın timsalidir Filistin sorunu.”
Yazıda Türkiye ile İsrail arasındaki bazı benzerlikler üzerinde de duruluyordu. “Bir sorunun Filistinleşmesi, aynı zamanda, bir devletin İsrailleşmesi demektir. O da Türkiye’den başkası değil” diyen Dağıstanlı, bu savını daha önce Diken’deki bir yazısında da açıklamıştı.
Sansürlenen yazıda iki ülke arasında kurulan temel benzerliklerden biri şuydu: “İsrail’i eleştirmekten geri durmayan AKP caydırıcılık gösterileri, küstahlık, gaddarlık, çözümsüzlüğü çözüm belleme bakımından İsrail’in izinde. Türkiye şimdi Suriye’de ve hatta Irak’ta sınır boyundaki Kürt varlığını sürmek istiyor. Erdoğan, Afrin’in düşüşünden sonra gemi azıya alıp Münbiç, Kobani, Sincar … diye liste yapmaya soyundu. Buralara Özgür Suriye Ordusu denen selefi gruplarla girdi ve onların iş üstünde olacağı bir ‘düzen’ kurmayı hedefliyor. Bu, vekil marifetiyle de olsa, uzun süreli işgal demek. İsrail de 1978’de ve asıl 18 yıl sürecek 1982’de güney Lübnan’ı Filistinlileri sürmek için işgal ettiğinde Falanjistleri ve Özgür Lübnan Ordusu’nu kullanmıştı.”
Dağıstanlı, Türkiye’nin İsrailleşmesinin başka bir boyutunun ise ‘toplumun İsrailleşmesi’ olduğunu söylüyor ve İsrailli gazeteci Gideon Levy’nin İsrail toplumuyla ilgili tasvirini aktarıyordu: “İsrail’de, çocukluğumuzdan itibaren her birimize eşlik eden dört başı mamur bir beyin yıkama makinesi var, ve başkaları kadar ben de bu makinenin bir ürünüyüm. Bertaraf etmenin çok zor olduğu birkaç anlatı öğretilir bize. Biz İsrailliler en büyük ve tek kurbanlarızdır. Filistinliler öldürmek için yaratılmıştır ve nefretleri akıldışıdır. Filistinliler bizim gibi insan türünden değildir… Böylece herhangi bir ahlaki şüphe, herhangi bir soru işareti taşımayan, kamusal tartışma barındırması zor bir toplum elde edersiniz. Bütün bunlara karşı sesinizi yükseltmek çok zordur.”
Türkiye’de de çok uzun yıllardır benzer bir beyin yıkama makinesinin işlemekte olduğunu söyleyen Dağıstanlı, Türkiye ile İsrail arasındaki kuruluş ve yapı benzerliklerine vurgulayan, Jerusalem Post’ta yayınlanmış bir yazıya da dikkat çekiyor.
İsrail lobisi, sosyal medya paylaşımlarıyla, Dağıstanlı’ya attıkları tweetlerle ve WDR’ye ilettikleri eleştirilerle yazıyı ve yazarı ‘anti-semitizm’le, ‘İsraili şeytanlaştırmak’la suçladı. Yazının içinde ‘toplama kampı uygulamaları’ gibi bazı terimlerin geçmesinin de Nazi dönemi suçlarının bugün işlenen suçlarla karşılaştırılmak/karıştırılması anlamına geldiği, bunun da Nazi suçlarını hafifsemek demek olduğu ileri sürüldü.
‘Türkiye konuşulmalı İsrail konuşulmamalı mı?’
Yazısının sansürlenmesi üzerine konuştuğumuz Dağıstanlı, alışılmış bir durumla karşı karşıya olduğunu söyledi. İsrail lobisinin, tüm dünyada, her eleştiriyi boğmak için canla başla çalıştığını, büyük küçük demeden ezerek İsrail’i eleştirmenin meşru bir şey olamayacağı kabulünü yaratmak istediğini, İsrail’i eleştirmeyi anti-semitizmle özdeş saydığını belirtti.
Dağıstanlı, adı ‘Sansürsüz Türkiye’ olan bir platformun sansür uygulamasının daha da üzücü olduğunu söyledi. “WDR’nin ve ‘Sansürsüz Türkiye’nin nasıl dehşetli bir baskıyla karşılaştığını tahmin edebiliyorum, biliyorum ayrıca. Zaten WDR’nin siteye son derece acıklı bir açıklama koymak zorunda kalması her şeyi açık seçik gösteriyor.”
WDR, yazının yayından kaldırıldığını şu açıklamayla duyurmuştu: “Redaksiyon yönetimi, serbest yazarımız makalesini birinci tekil şahısta kaleme almış olsa da, yorum olduğunun tam olarak anlaşılamayabileceği ihtimalinin bulunması ve konuya yeterli mesafede olmadığı gerekçesiyle makalenin yayından kaldırılmasına karar vermiştir. Özür dileriz. Yazı çevrim dışıdır.”
Dağıstanlı, “Peki ama Türkiye sansürsüz konuşulmalı da İsrail konuşulmamalı mı? Çıkaracağımız ders bu mu?” diye sordu.
Bu tuzağa düşmemek, direnmek gerektiğini söyleyen Dağıstanlı, ebeveyni Nazi toplama kampları dehşetini yaşamış Prof. Norman Finkelstein’in bu meseleyi anlatan bir kitap yazdığını hatırlattı: “Holocaust Industry, Nazilerin yaptığı soykırımın anısını İsrail’in her tür çıkarı için nasıl sömürüldüğünü, nasıl istismar edildiğini anlatır. Norman bu durumun Yahudi kültürünü ve gerçek Holokost anılarını yozlaştırdığını söyler. Ama yozlaşma, görülüyor ki, bunlarla sınırlı değil.”