… Ama daha önemli bir başka husus var: Cemaat net bir şekilde kaybetmiş (ya da kaybedecek) olsa bile bu Erdoğan’ın ve onun iddia ettiği gibi Türkiye’nin kazanması anlamına gelmeyecek. Örneğin, hükümet-Cemaat savaşının sadece ülkedeki İslami camiaya etkilerini değerlendirmeye kalktığımızda çok vahim bir tabloyla karşı karşıya kalıyoruz:
Aslında tam bir iktidar savaşı yaşanıyor ama taraflar “demokrasi”, “milli irade”, “hak ve özgürlükler”, “hukuk devleti” gibi kavramlara ek olarak İslami referanslarla meşruiyet ve haklılıklarını kanıtlamaya; buna bağlı olarak birbirlerini İslamiyet’ten sapmış olarak göstermeye çalışıyorlar.
İslami cemaat ve gruplar “Taraf olmayan bertaraf olur” tehditleriyle saf tutmaya zorlanıyor ve zaten iyice azalmış olan özgül ağırlıklarını tamamen riske atıyorlar.
Benzer bir durum, İslami hareket muhalefetteyken belli bir ağırlığa sahip olan “İslami entelijansiya”için de geçerli. Normal şartlarda sağduyunun sesi olması beklenen birçok ismin taraflara cephane üretme adına saygınlıklarını terk ediyor olmaları şaşırtıcı.
Bu yıpratıcı ve hayli kirli savaşta saf tutmayan İslami aydın sayısı çok ama çok az. Onlar da, gerek savaşan taraflara, gerekse savaşı kaygı ve endişeyle izleyen toplumsal kesimlere seslenme enerji ve cesaretinden büyük ölçüde mahrumlar.