Okura not:
Günün 11’i, Türkiye medyasındaki görüş ve yorum çeşitliliğini yansıtmak amacıyla hazırlanmaktadır. Aşağıda özetini bulacağınız yazıya yer vermemiz, içeriğini onayladığımız ve/veya desteklediğimiz anlamına gelmez.
Sürekli silinip üzerine yeni çizimlerin yapıldığı bir kara tahta ya da iktidarların boyadığı bir duvar, coğrafya. “Coğrafya kaderdir” sözüyle her karşılaştığımda her nedense hâlâ dağları, denizleri, dağlarda mesken tutan eşkıyaları, enginlere yelken açan korsanları, yaşanmış ve yaşanacak olan tüm serüvenleri hatırlarım. Oysa tüm coğrafyalar siyasileşmiş ve doğal çizimler yerlerini çoktan siyasi olanlara bırakmıştır. Fiziki coğrafya çok derinlerde kaldı, ona ulaşamazsınız; kazdıkça jeolojik katmanlar yerine iktidarların farklı üsluplarla çizdikleri çizimlerle karşılaşırsınız. Coğrafya, çizimlerin üst üste bindiği bir palimpsest.
Sahi, hangi coğrafya kaderdir? Fiziki coğrafya mı yoksa siyasi coğrafya mı? Olayların akışı formlar tarafından belirleniyorsa kaderiniz iktidarların elindedir. Formların şeklini belirleyen iktidarlar hayatınızın akışını da belirleyecek ve taşmayasınız diye dere yataklarınızı ıslah edecektir. Hayatımız yeryüzünde değil, beton yataklarda geçiyor. Yeryüzü durmadan yeniden biçimlendirilirken form olarak bedenler de bu biçimlendirmeden ne yazık ki kaçamıyor. İktidarların yakalama aygıtlarına yakalanan çoğu özne artık coğrafyayı hatırlamıyor.
Şayet coğrafya kaderse, kaderlerin en kötüsü, fiziki coğrafyanın siyasal coğrafya tarafından işgal edilmesidir. Teknik becerinizle fiziki coğrafyanın yaptırımlarından kaçabilirdiniz, fakat siyasal coğrafyadan kaçmak hiç de kolay değil, formların içine yerleşmiştir, formların içinde kaldığınız sürece enseleneceksiniz. Coğrafyaların siyasileşmesiyle birlikte tek başına coğrafya terimi hiçbir anlam ifade etmiyor. Hangi coğrafya? Siyasi coğrafya fiziki coğrafyanın tüm fiziki özeliklerini silip yeniden yazmıştır. Ve bastırılan coğrafya, isyan eden bedenlerde yeniden yüzeye çıkabilir.