ECE KARAAĞAÇ
ece.karaagac89@gmail.com
@ecekaraagac_
SEKİZ Mart Dünya Kadınlar Günü kadının toplumdaki yerinin, kadın olmanın zorluklarının ve cinsiyetler arası eşitsizliğin en güçlü biçimde dile getirildiği günlerden biri. Bu gün cinsiyetler arası ilişkinin türlü dinamiklerini ve görünümlerini de masaya yatırmak için bir fırsat.
Başta evlilik olmak üzere, kadın erkek ilişkilerinin temel dinamiklerini, ataerkil bir dünyada kadınlar için hayatta kalma yollarını, anneliği ve daha pek çok konuyu psikiyatr, çift ve aile terapisti Gülcan Özer ile konuştuk.

Konu ikili ilişkiler olduğunda doğrulardan bahsetmek mümkün mü?
Hayır. Çiftin ortak doğrusundan bahsetmek mümkündür ki bu da her alanı içermek durumunda değildir. Ben insanın fiziksel parmak izi olduğu gibi ilişkisel ve ruhsal parmak izi olduğunu da düşünürüm. Dolayısıyla birimizin doğrusu öbürümüzün eğrisi olabilir. Belli çizgilerden bahsetmek mümkündür elbet ancak öncelikle kadın erkek ilişkisini tarif etmek mühim.
Ben kadın erkek ilişkisinin düşük model bir ilişki olduğunu düşünürüm. Kurduğumuz diğer ilişki biçimlerine göre daha az tekâmül etmiş, daha ilkel bir ilişki tipidir kadın erkek ilişkisi. Malum yerin üstündeki kadar yerin altında da arazimiz vardır ve ilişkiler en önce burada yaşar. Dolayısıyla bizim tekâmül ederken kurtulmaya çalıştığımız o aidiyet duygusunun, şehvetin, kıskançlığın ve muhtelif dürtünün romantik ilişkilerin ortak paydası olduğunu şaşırarak seyrederiz. Dolayısıyla her kadın erkek ilişkisi değişen biçimlerde, nitelik ve nicelik bakımından farklı olmakla birlikte bunlardan barındırıyor. Ama doğrunun ya da eğrinin ne olduğunu söyleyemem. Bir çiftin doğrusu, öbür çiftin eğrisidir.
Peki yanlışlardan söz edebilir miyiz?
Yaptığımız en ağır hata, ki en çok da bu hatayı yapıyoruz, karşımızdakini değiştirmeye ve dönüştürmeye heveslenmemiz… Allah rahmet eylesin, anatomi hocası Sami Zan’ın sözüdür: “Kızlarım, lafım size. Koca terbiye edilmez, terbiyelisi alınır.” Bu erkekler için de böyle, ancak malum karşısındakini değiştirme fantezisi kadında daima daha güçlü.
İkincisi evlilikler de ilişkiler de sosyokültürleri, kolektif bilinç altlarıyla değerlendirilirler. Bu coğrafyada biriyle evlenmek onun ailesiyle de evlenmektir, mühimsemeliyiz bunu. Biz bireyselleşmesi zayıf bir toplumuz..Bunun ekmeğini yeriz, kimse bizi 18 yaşında kapı dışarı etmez, evimize barkımıza destek olunur, çoluğumuza çocuğumuza bakılır, iyi günümüzde kötü günümüzde ailemiz yanımızdadır ve fakat bedeli de ödenir elbet.
Birbirimizin hayatına dahil ve müdahil olmanın ayarı neredeyse hiçbir zaman tutturulamaz. Gün sonunda evliliğin en esaslı derdi gelin kaynana meselesi haline gelir ki bu fenadır.l Zannımca aslolan ailelerle kurulacak ilişkilerde geçinmeye gönlünüz olmasıdır. Maya tutarsa şahane, yok olmadı ise nezaketi çok önemsemek lazım.
Malum, memlekette çok sayıda genç kadının içinden eli belinde gelin hanım çıkarken, kayınvalide hattında bir vakitlerin mağdur olanı mağdur eden haline gelmeyi bekler. Bu oyuna, bu tuzağa düşmemek lazım. İletişim önemli elbette, iyi iletişim kuramamak büyük bir sıkıntı kabul. Ancak burada tarifi iyi yapmak lazım. İnsan canlısı illa ki iletişir, gözle, sözle, doğru eğri iletişir. Son yıllar iletişim her derde deva tadında, iletişim kurmak ile iletmek karıştı ki iddialı düzeyde farklılar. Anlatıyı, dinlemeyi, hakikaten dinlemeyi, söz sırasının bize gelmesi hevesinden kurtulup dinlemeyi öğrenmeli ve illa ki uzlaşamayacağımız alanlar olduğu konusunda uzlaşmalıyız. Her alanda uzlaşmaya kalkarsak ya biri vazgeçer ve diğerine uyumlanır yahut restleşirler.
Cinsellik elbet kadın erkek ilişkisi yahut evlilikte ilk üçteki sarsılmaz yerini korur. Çiftlerin bir araya geliş dinamiği (eğer kadın ve erkekten bahsediyorsak) kadın ve erkek olmalarıdır. Onlar ev arkadaşı değildir, arkadaş da değildir. Bu dinamikte cinsellik çok belirleyicidir. Cinsiyet kimliklerinin kaybedildiği bir yüzyılda yaşıyoruz. Hemen hepimiz bir diğerinin yaptıklarını yapar haldeyiz. Bunun çok şahane yanları var elbet ancak kadın ve erkek olmanın altını çizen cinsellik daha da mühim hale geldi. Cinselliğe irtifa kaybettirmemek lazım. Uzun yıllar süren cinselliğe irtifa kaybettirmemek için de birbirimizle flört etmeyi öğrenmemiz lazım. Yoksa durum vazife bilincine doğru dönüşür ve öyle yok olur gider.
Kadının sosyal hayatta ve iş hayatında daha güçlü bir şekilde yer alması ikili ilişkileri nasıl etkiliyor?
Evlilik açısından bakarsak boşanmaları artırıyor. Ben bitişlerin başlangıçlar kadar kıymetli olduğunu düşünürüm, onları itibarsızlaştırmak gerektiğini düşünmem. İlişkilerin bir ömrü vardır. Başladığı için devam etme mecburiyeti gittikçe ortadan kalkıyor, çünkü gün sonunda hikâyenin bir toplumsal olarak nasıl algılandığınız kısmı var, bir de hayatınızı nasıl sürdüreceğiniz kısmı var.
Sizin bir ilişkinin kadın tarafı olmak dışında kimlikleriniz de var olduğu zaman finansal olarak da, sosyal olarak da ayrı kimlikleriniz var olduğunda o ilişkide kalmak ya da gitmekle ilgili seçeneceğiniz güncelleniyor. Bu güncellenen seçenekle de bir ilişki devam ediyorsa bu ilişki daha hakiki oluyor, çünkü başladığı için devam etmiyor. Dünyada iddialı bir boşanma artışı var ve bu artışın nedenleri evvela kadının finansal ve sosyal olarak güçlenmesiyle ilişkilendiriliyor. Bu durum ilişkilerin sona erme oranını artırıyor ama ilişkinin hakikiliğini de artırıyor. Bu mühim.
Öte yandan kadınlar da gerek sosyal gerekse finansal alanda varlık gösterebilmek için ciddi bir mücadele vermek zorunda. Bu mücadele kadınların ruh durumunu nasıl etkiliyor sizce?
Bir kere uğruna mücadele edecek bir hayalinizin ya da hevesinizin olması iyidir, diri tutar, ayakta tutar, kıymetlidir. Ama aynı zamanda yorucudur da. Cinslerden birinin cinsiyeti sebebiyle sahip olduğu haklar için diğeri emek vermek zorunda kalıyor. Tabii burada erkeklerin de vahşi düzeyde hakkını yemek istemem. Aynı zamanda erkek olmanın ve daima performans ve iktidar sahibi olmakla tarif edilmenin de güçlükleri var.
Erkeksi olmayan bir kadın olarak kalabilmek çok önemli. Dünya çok uzun süredir yaşlı erkekler tarafından yönetiliyor ve iyi bir halde değil. Cinsiyetlerden birinin muhtelif alanlarda üstü tamamen çizilmişti. Şimdilerde ara eskiye göre dikkat çekici şekilde azaldı.
İş güç mevzusunda kadının dezavantajlardan biri anne olması. Sadece zaman sıkıntısı değil, öncelik sıralamasının da çok değişmesi ve hayattaki anlam ve önem sıralamasında ciddi değişiklikler olması demek anne olmak. Anne olmak akıllara ziyan bir hediyedir. Benim de ikiz çocuklarım var, bu bedel mükerrer kere göze alınabilir diye düşünüyorum. Anne olunca duygusal ve düşünsel olarak da dönüşüyorsunuz. Hayata bakışınız değişiyor. Bu çok kıymetli ve ihtiyacımız olan bir değişiklik. Bir insanın büyüyüşünü seyretmek hediye gibidir, çok şey öğrenirsiniz.
Erkeklerin egemen olduğu alanlarda varlık göstermeye çalışan kadınlar daha saldırgan, daha agresif, tabiri caizse erkeksi bir tavır da takınabiliyor kimi zaman…
Bu çok sıkıntılı. İki yanlış bir doğru etmez, kötüden de misal olmaz. Bu aslında kendi varlığını ve kimliğini bir şeye satma hali diye düşünüyorum aynı zamanda. Bu durum daha çoktu evvelden. Dünya daha erkek dünyasıydı. Son 30-40 yılda çok hızlı bir dönüşüm var. Buradaki en büyük tehlike daha erkeksi bir hâl almak. Bu fiziksel görünüme de yansıyor; düğmeleri boynuna kadar kapatılmış hakim yaka gömlekler, düz ayakkabı giymek, saçlarınızı kısa tutmak ya da hep toplamak. Tavır olarak da daha keskin, daha agresif olmak…Bunları yapabilirsiniz, istiyorsanız yapın elbet, ama yapmak zorunda değilsiniz. Bu oyuna gelmemek lazım.
Bunun şöyle bir handikapı var; kadınlar birçok alanda içlerinden geldiği kadar kadınsı bir biçimde varolduklarında başardıkları şeyler de onların cinsel kimliğine, güzelliğine, dişiliğine atfedilebiliyor…
Evet, bunların hepsi yaşanacak. Günün sonunda tarihi cesurlar yazar. Bu konuda da cesaret göstermek gerekiyor. Her türlü değerlendirmeye tabii olabilirsiniz, arkanızı dönüp gitmeniz gerekiyor.
Peki biz zihnimizde var olan kadınlık imgesinin yüzde yüz bize ait olduğunu nasıl bileceğiz? Örneğin maskülen giyinmekten hoşlandığımız için mi öyle giyiniyoruz, yoksa bunun arkasına mı saklanıyoruz, bunu nasıl ayırt edeceğiz?
Bunlar insanın tekâmül ettikçe öğrendiği şeyler çoğu zaman. Hepimiz bir coğrafyada büyüyoruz, hepimizde bir alt kültür bilgisi var. Kendimiz dediğimiz şeyin epey bir kısmı da alt kültür bilgimiz elbet. Bu tam kervan yolda düzülür hikayesidir. Yaşadıkça, kendimizi tanıdıkça, sonra yeni kendimizi tanıdıkça değişir, dönüşür. Bir yere kitlenip kalmayalım, cesur olalım yeter.
Bu söylediğiniz kadının ataerkil toplumla mücadelesiyle de bağlantılı. Bunu gerçekleştirirken bir yandan da bize “Öyle giyinme” diyen kocamızla ya da sevgilimizle, “O saate kadar dışarda kalma” diyen babamızla da mücadele etmemiz gerekiyor…
Evet. Toplum kuralları denen mevzuyu iyi tanımak, onun esiri yahut düşmanı olmamak önemli. Çünkü tam karşısında bir yerde de bulabiliriz kendimizi. Bu da biz değiliz. Tamamen uyumlanırken de bulabiliriz kendimizi. Bu da biz değiliz. Dolayısıyla bunlar yolculuk içinde debelenmeden, düşüp kalkmadan öğrenilebilecek bir bilgi değil. Benim jenerasyonumda durum daha keskindi. Yeni jenerasyonu daha çok beğeniyorum, daha hoyratlar. Birçok konuda daha hoyratlar. Ama daha gerçekler.
Peki bu ataerkil düzen içinde kendini var etmeye çalışan her yaştan kadınlara birkaç tavsiyeniz olur mu?
Elbette. Cesur olmak çok kıymetli. Cinsellik kadın ve erkek arasında çok başat. Bu memleketin bir sürü repliği var. ‘Evlenilecek ve eğlenilecek kadın’ mesela, benim en sıkıntılı bulduğum repliklerden biri. Kimliği en çok oluşturan repliklerden de biri, çünkü onların hepsinin nasıl biri olduğunuzla ilgili koca koca parantezleri var ve sinsice bir yerlerde buluyorlar sizleri.
Bedenimizin bize ait olduğunu, onu, doğru ya da eğri, nasıl kullanacağımızı tamamen bizim belirleyeceğimizi, bizden başka hiç kimsenin malı olmadığını zihnimize sağlamca yerleştirmeliyiz. Erkek oyununa, erkeksi oyuna girme yanılgısına düşmemelerini umut ederim. Kadın olmak çok kıymetlidir. Daha algısı açık olmayı getirir.
Duygusal paterni daha geniş bir cinsiyettir kadın cinsiyeti. Kadınların kendi hayatlarını başka bir adam üzerinden okumamaları mühim. Âşık olmak şahanedir, bir adamla ömrünüzü geçirmek şahanedir. Ama bütün hayat elbiselerimizi tek bir ilişkiye feda etmeyelim. Bize ait başka elbiselerimiz de olsun. Toplum dediğimiz neticede yazılı ve yazılı olmayan kurallarla bir arada yaşıyor. Bunları reddetmeyelim, kabul, ama tamamen satın da almayalım. Kendimize uygun şekle getirip bunu cesaretle yaşayalım.
Ben hikayenin tümünün cesaretle ilgili olduğunu düşünüyorum. Onaylanmamayı, kabul edilmemeyi, hatta bazen sevilmemeyi göze almak gerekiyor bunları yapabilmek için. İçinizdeki ses gençlik yıllarınızda cılız, ilerleyen yıllarda daha kuvvetli bir sestir. Ona hep kulak vermek gerek. Ama dışarıyı da duyarak kulak vermek, ortaya bir harmoni çıkarmak… Mutlak bir biçimde finansal güce sahip olmak gerek, insana hareket alanı yaratması bakımından çok kıymetlidir. Kalabilmek için de, gidebilmek için de size ait bir finansal gücünüz olacak, bu çok ama çok mühim.
Son olarak, bu röportaj 8 Mart haftasında yayınlanacak. Bu konuda da bir şeyler söylemek ister misiniz?
Eskiden pozitif ayrımcılığın sevimsiz bir şey olduğunu düşünürdüm, ama şimdi çok mühim olduğunu düşünüyorum. Böyle günlerin kutlanması ve hatırlanması da çok mühim. Son yıllarda fiziksel şiddetin yanında psikolojik şiddeti de tanımaya başladık. Genç kadınlara en çok söylemek istediğim şu: Siz tedirgin eden, ürkek hale getiren, hatta düşünmekten dahi ürker hale geldiğiniz ilişkilerden uzak durun. Kimliğinizi değiştirip dönüştürmek isteyen, kimliğinizi muhtelif etik paketlerle sıkıştırmaya çalışan insanlardan uzak durun lütfen.