KEMAL GÖKTAŞ
kemalgoktas@diken.com.tr
@kemalgoktas
Beyaz yakalıların düşük yoğunluklu göçü olarak niteleyebileceğimiz bir dönemi yaşıyoruz. Siyasal iklimin gerginliği, insan hakkı ihlalleri, çatışmalar, şiddet, eğitim sisteminin vahim durumu, otoriterleşme, laiklik kaygıları ve son aylarda bunlara eklenen ekonomik kriz hatırı sayılır ölçüde insanın yurt dışına taşınmasını beraberinde getirdi.
Beyin göçünün en yoğun olduğu alanlardan biri de akademi. Sadece üniversitelerin üzerinden geçen KHK balyozu değil bu göçün nedeni. Bilimsel çalışma üzerindeki sayısız engel ve liyakatin artık negatif bir değere dönüşmesi, diğer etkenlerle birleşince akademisyenlerin yönünü yurt dışına çevirmesine neden oluyor.
Bu ortamda Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank, ülkesine dönen bilim insanlarına aylık 24 bin TL maaş vaat etti.
Varank’ın bu çağrısı ve ‘memleketin durumu’ dünyanın sayılı üniversitelerinden olan Oxford Üniversitesi’nde Türkiyeli akademisyenlerin, bilimsel çalışmalarını anlattıkları toplantının da ana konularından biriydi.
Kanser hücreleri ile savaşan bağışıklık sistemimizi güçlendirmekten diasporadaki Kürtlerin sorunlarına, yapay zeka algoritmalarının bilimsel keşiflerde kullanılmasından Güneş sistemi dışındaki gezegenlerin keşfine, sınıfsal farklılıkların çocukların beslenmelerine etkisinden tüp bebek tedavisinin geliştirilmesine, yürüyen moleküllerden evrim biyolojisine, Türkiye ve İran’daki din devlet ilişkilerinin karşılaştırılmasından aile çalışmalarına baş döndürücü bir yelpazedeki çalışmalarını anlatan akademisyenlere Türkiye’ye dönmeyi düşünüp düşünmediklerini ve nedenini sorduk:
‘Öğrencilerim bana ‘Hocam gidin ve gelmeyin’ diyorlardı’
Doktora sonrası araştırmacı, Oxford Üniversitesi: “Ben Oxford’a yeni geldim. Türkiye’de akademisyenleri baskı altına alan faktörler bizi zorluyor. Ben sağlık bilimleri alanında çalışıyorum ve bu alanda her şey gittikçe zorlaştı. Ben buraya gelirken Türkiye’deki öğrencilerim ‘Hocam, gidin ve gelmeyin. Orada yapacağınız çalışmalarla bize daha yararlı olursunuz’ diyorlardı. Buraya geldikten sonra akademik çalışma ortamının bunu sağlayabileceğini gördüm. Ben dört yıl önce de yurt dışında bir programa gelmiştim ama bu geldiğimde Türkiye’nin algılanışının çok farklılaştığını gördüm. Herkes bana ‘Ülkenizdeki şartlar çok kötü oldu, burada kalmak istiyor musunuz’ diye soruyor. Türkiye’nin böyle algılanmasına çok üzülüyorum ama ne yazık ki hak da veriyorum.”
‘Temel sorunlar ideolojik baskı ve liyakat’
Öğretim üyesi, Manchester Üniversitesi: “Türkiye’ye dönmeyi düşünmüyorum. Zaten istifa ederek buraya geldim. Koşulların giderek olumsuzlaşması nedeniyle geldim, düzelmeden de dönmeyi düşünmüyorum. Üniversitelerde akademisyenler üzerindeki baskı, bilimsel üretimin üzerindeki baskı kalkmadan, ülkede de dinsel yönetimin ağırlığı gitmeden dönmem. Liyakata bağlı olmayan akademik ortam değişmeli. Gönlümüzün bir tarafı elbette ülkemizde ama Türkiye’de sekiz yıl çalıştıktan sonra akademinin görüntüsünün çok değiştiğini söyleyebilirim. Burada da zorluklar, bazı akademik baskılar var ama hiç değilse ideolojik baskı yok.”
‘Sevdiğim yerin ötekisi olmayı tercih ettiğim için döneceğim’
Doktor, bağımsız araştırmacı, Lanchester Üniversitesi: “Benim duygularım karışık. Uzun vadede burada yaşamayı düşünmüyorum. Burada da Türkiye’de de ötekiyim ama hiç değilse Türkiye’de sevdiğim yerin ötekisiyim. Göçmen olmak zaten bir ötekilik durumu yaratıyor. Burada da İngiliz, AB vatandaşı, Common Wealth ve diğer ülkelerin vatandaşları şeklinde bir hiyerarşi var. O hiyerarşi içinde en alttasınız. Bunu her an yaşıyorsunuz. Döneceğim ama bir tedirginlikle döneceğim. Çünkü hem akademisyen olarak hem de bir kadın olarak Türkiye’de nelerle mücadele etmek zorunda olduğumu biliyorum.”
‘Duygusal yıpranma’
Doçent, Brookes Üniversitesi: “En başta çocuğumun geleceği için dönmeyi düşünmem. Ama bu tek neden değil. Yaşam koşulları, akademik baskılar ve insan hakları ihlalleri zaten dönme düşüncesini imkansızlaştırıyor. Türkiye’de duygusal olarak çok yıpranıyoruz. Siyasi gündem bizi o kadar çevreliyor mi işimize motive olamıyoruz. Burada öyle çok para kazanmıyoruz ama kazandığımız parayla daha kaliteli bir hayat yaşadığımız açık. Bunu kentleşme, trafik, eğitim sistemi vb açılardan söylüyorum. Çocuğunuzu devlet okullarına göndermek artık bir opsiyon olarak bile aklınıza gelmiyor Türkiye’de. Oysa burada devlet okullarında oldukça kaliteli bir eğitim alma imkanı var.”
‘Kürt sorunu üzerine çalıştığım için iş bulamadım’
Araştırmacı, Coventary Üniversitesi: “Türkiye’den ayrılalı 12 yıl oldu. Boğaziçi mezunuyum, yüksek lisansımı ve doktoramı çok iyi üniversitelerde yaptıktan sonra Türkiye’ye dönmeyi denedim. Alanımda oldukça yoğun çalıştım, çok güçlü bir CV var, altı dil biliyorum ama yaptığım hiçbir iş başvuruma dönüş olmadı. Nedeni de Kürt sorunu çalışmam. Sadece Bilkent Üniversitesi mülakata çağırdı ama onlar da işe almadı. İngiltere’de kalıcı bir iş bulunca da buraya gelmek zorunda kaldım. Şu anki ortamda zaten hiç dönemem. Burada da çok para kazandığımız söylenemez ama hiç değilse düşünce özgürlüğümüz var. Araştırma imkanlarına sahip olmak ve istediğin her konuda yazabilmek çok önemli çünkü akademisyenlik aşk olmadan yapılamaz. Şunu da biliyorum ki ben Kürt sorunu çalışmıyor olsaydım da çok sıkıntı yaşardım, çünkü Türkiye’de bir yere gelebilmek için liyakat değil, belli networklere dahil olmak gerekiyor. Burada da network önemli ama networkler size yardımcı olsa da sonunda liyakat ve hakkaniyete göre karar veriliyor.”
‘Bu kaçış değil, mutsuz olanların arayışı’
Doktor, uzman araştırmacı, Oxford Üniversitesi: “Akademide yurt dışı deneyimi, özellikle prestijli üniversitelerde çalışma fırsatı oldukça önemli. Bunu bir kaçış olarak düşünmemek gerekiyor. Ancak mesele ilk olarak ülkede akademik çalışma ortamından dolayı mutsuz olanların yurt dışında iş arayışına girmesi. İkinci olarak da yurt dışında deneyim kazananların ülkeye dönme sürecini ertelemesi. Bu bir aşamadan sonra ciddi bir soruna dönüşüyor ve bu durum gerçekten çok üzücü. Benim açımdan Türkiye’de bilimsel çalışmalarda bulunmak için dönme isteğim var ama dönme kararını verirken sadece maaş ve proje desteği yeterli olmaz. Temel ve evrensel akademik ilkelere uyan, özgür ve eleştirel tartışma ortamının olduğu, yaratılan mağduriyetlerin giderildiği, liyakatin hâkim olduğu bir ortam olması halinde insanın kendi ülkesinde verimli ve mutlu bir çalışma hayatı geçirmemesi için hiçbir sebep yok. Bunu da bireysel bir pazarlık olarak değil, olması gerektiği için, sadece akademisyen için değil toplum ve öğrenciler açısından da doğru olan olduğu için savunuyorum.”