…. Fakat bugün hükümetin yolsuzluk soruşturmalarını şüpheli göstermek için bütün Ergenekon davalarını şaibe altında bırakma çabası bu davalardaki gerçeklerin de üzerini örtmeye yarıyor. Mesela, üç Hıristiyan’ın boğazlarının kesilerek öldürüldüğü Zirve Yayınevi davasını bile şaibeli hale getirmeye çalışıyorlar. Bu davada, misyonerleri PKK gibi örgütlerle bağlantılı göstermek için jandarma görevlileri tarafından üretilmiş onlarca klasör belge gibi inkârı mümkün olmayan delilleri bir kenara atıp, askerlere kumpas kuruldu diyorlar.
Yani biz bu davalarda hiçbir şekilde uçlardan kurtulamadık. Bu davalarda neyin gerçek neyin uydurma, neyin hakkaniyetli neyin haksızlık olduğunu öğrenmek bütün Türkiye’nin hakkıdır. Davalardaki sapmalar ve hak ihlalleri bir şeydir ama Türkiye’de bir toplumsal kesimin sanki hiç darbe girişimleri olmamış, sanki hiç askerin içinde illegal yapılar kurulmamış gibi kendini kandırdığı da bir vakıadır.
Bizim Ergenekon davaları konusunda da yolsuzluklar konusunda da devlet içindeki cemaat örgütlenmesi konusunda da hakikatle yüzleşmeye ihtiyacımız var. Kimseden intikam almak veya burnunu sürtmek için değil, bütün ülkenin birbiriyle helalleşmesi için buna ihtiyacımız var.