Okura not:
Günün 11’i, Türkiye medyasındaki görüş ve yorum çeşitliliğini yansıtmak amacıyla hazırlanmaktadır. Aşağıda özetini bulacağınız yazıya yer vermemiz, içeriğini onayladığımız ve/veya desteklediğimiz anlamına gelmez.
Türkiye’nin kamu maliyesi, 2024 itibarıyla son derece kritik bir eşiğe gelmiş durumda. Hazine’nin faiz ödemeleri, 2000 yılından bu yana ilk kez anapara ödemelerini geride bırakarak ekonomik yönetişimde yapısal bir bozulmanın habercisi oldu. Bu durum, yalnızca devletin borç yükünü değil, borç yönetiminde yaşanan zafiyetleri ve makroekonomik istikrarsızlığı da gözler önüne seriyor.
Faiz ödemelerindeki artış oranı, 1990’lı yılların ekonomik krizlerle hatırlanan dönemine benzer seviyelere ulaşmış durumda. O yıllarda yüksek enflasyon, döviz krizleri ve yapısal reform eksikliği nedeniyle Türkiye mali piyasalarında istikrar sağlanamıyordu. Ancak 2002 sonrası dönemde uygulanan sıkı maliye politikaları ve IMF programları sayesinde faiz yükü kontrol altına alınmış, borçlanma maliyetleri düşürülmüş ve kamu maliyesi görece disipline edilmişti. Ancak 2020’li yılların başında bu kazanımlar hızla eridi.
Bu gidişatı durdurmak için hükümetin acilen mali disipline dönmesi, harcamaları rasyonelleştirmesi ve gelir artırıcı yapısal reformlara yönelmesi gerekiyor. Türkiye’nin kamu maliyesi alarm veriyor. Faiz ödemelerinin anaparayı aşması, yalnızca teknik bir borç göstergesi değil, aynı zamanda ekonomik yönetişimdeki yapısal sorunların çarpıcı bir yansımasıdır. Eğer bu eğilim durdurulamazsa, Türkiye ekonomisi hem bütçe dengesi hem de finansal istikrar açısından çok daha zorlu bir sürece girebilir. Artık ‘faizle değil, üretimle büyüme’ anlayışının sadece söylemde değil, uygulamada da hayata geçirilmesi şarttır.