Dr. YASİN TÜRKER
Ölçmek, önceden belirlenmiş metrik(ler) birimlerinde, sürecin/ürünün karşılığının hesaplanmasıdır. Yeni Askerlik Kanunu ile iyileştirilmek istenen nedir? Nasıl ölçülmüş ve mevcut tasarı ile bunun iyileştirileceğine karar verilmiştir?
Tasarının gerekçesine bakıldığında;
- Askerliğin Türk toplumundaki geniş tabanı muhafaza edilirken, günümüz ordularının ihtiyaç duyduğu profesyonel ordunun da kaynak ihtiyacı karşılanmak isteniyor.
- İnsan gücünün daha verimli kullanılması, iş hayatlarının bölünmesi ve aile kurulmasının geciktirmesi önlenmek isteniyor.
- Zorunlu askerlik ile TSK’ya girenlerin en üst kademelere kadar yükselebilmesi amaçlanıyor.
- Askerlik süresi altı aya indirilerek kısa dönem askerlik kaldırılırken, Emniyet Genel Müdürlüğü personelinin askerlik hizmetinden muaf tutulması ya da öğretmenlerin yükümlülüklerini MEB bünyesinde yerine getirmesi hedefleniyor.
Dinamik model
Dinamik model genel olarak zamana bağlı olarak değişkenlik gösterir. Örneğin her öğrencinin vazgeçilmezi olan havuz problemi bir dinamik modeldir. Belirli bir sürede akan suyun doldurduğu havuz ile belirli kurallara göre bu havuzdan suyun boşalması ver havuzun su miktarının hangi seviyede sabit kalacağı belirlenebilir.
Bir diğer örnek av ve avcı modelleri olabilir. Aslan ile geyik arasındaki ilişkide aslan avcı iken geyik avdır. Ama geyik ile ot arasındaki ilişkide roller değişebilir. Doğanın dengesinin bozulmaması için ne kadar aslan olmalıdır? Ya da geyik sayısına mı odaklanmak gerekir?
Dinamik modeller hayatın her alanında karşımıza çıkabilir. Üniversitede Dinamik Model dersini aldığım çok sevgili hocam; “Eğer geçiş süreci iyi yönetilemez ise her dinamik modelin beklenen sonuçları vermeme riski vardır” derdi.
Sorun nerde?
Tarihimizin önemli bir bölümünde siyasi başarı, askerlik sisteminin etkinliğine göre değişmiştir. 15 ve 16’ıncı yüzyılın ilk yarılarındaki başarı, ekonomik sistemin de temelinde yer alan etkin askerlik sisteminin bir sonucudur. Gerileme ve çöküş dönemindeki başarısızlık da etkin bir sistemin kurulamaması/ sürdürülememesinden kaynaklanmıştır. Pek çok padişah tahtını askerlik sistemini değiştirmeye çalışırken kaybetmiştir.
Buna karşın zamana bağlı olarak ihtiyaçlar değiştiğinden, askerlik sisteminin değişmesi de doğaldır. Ama sorun; hayatın her alanında dünyayla entegre hareket eden bir ülkenin, ‘ülkenin şartları’ bahane edilerek belirli alanlarda dünya uygulamalarından ayrı tutulmaya çalışılmasıdır.
Coğrafya kader midir?
Dünyada, en azından kendimize örnek aldığımız Batı Avrupa’da, zorunlu askerlik sistemi Avusturya, Finlandiya, Yunanistan, Norveç, ve İsviçre dışında mevcut değildir. Varşova Paktı’nın dağılması neticesinde Soğuk Savaş döneminde tanımlanmış düşmanın ortadan kalkması ve askeri teknoloji alanında son çeyrek yüzyılda yaşanan gelişme nedeniyle NATO üyesi devletlerin büyük çoğunluğunda zorunlu askerlik hizmeti kaldırılmış, daha az mevcutlu profesyonel ordulara geçiş başlamıştır. Savunma bütçeleri ortalama yüzde 30 oranında azalırken, üye ülkelerin büyük bölümünde silahlı kuvvetler yüzde 28 ile yüzde 40 arasında küçülmüştür. ABD’nin Avrupa’da konuşlandırdığı kuvvet yüzde 66 oranında azalmıştır.
Hemen akla Türkiye’nin bulunduğu coğrafyadaki tehditlerin farklı ve büyük olması gündeme gelecektir. Acaba coğrafya kader midir?
Askeri tehdidi, bu tehdide karşı oluşturulacak kuvvet yapısını kim nasıl belirlemektedir? Türkiye Cumhuriyeti’nin ihtiyacı olan silahlı güç nedir? Demokratik bir hukuk devletinde gücün oluşturulmasına yönelik bu süreç nasıl denetlenmektedir?
AB Üüyesi ülkelerde 1000 kişilik nüfusta ortalama üç kişi (Güney Kıbrıs’ta 10.98, Yunanistan 9.67) silahlı kuvvetlerde muvazzaf (aktif görev) olarak görev yapmasına karşın, Türkiye’de her 1000 kişiye karşı sekiz askeri personel bulunmaktadır. Yeni askerlik sistemiyle bu durum nasıl değişmektedir?
Siyasi sorunları yönetmenin ve çözmenin tek yolu askeri güç müdür? Ekonomik gücü yeterli olmayan bir ülkenin, sürdürülebilir askeri gücü olabilir mi? Atatürk neden “Yurtta sulh, cihanda sulh” demiştir? Gücünüz hedeflerinizi destekleyemeyecek durumda ise ne yapmak gerekir? Siyaseten 40 yıldır, bir görüşe göre 80-90 yıldır, hatta birkaç asırdır çözülemeyen ‘Kürt sorunu’ sadece asker ile mi çözülebilir ya da çözülmelidir? İspanya, İngiltere benzer problemleri nasıl çözmüştür ya da çözmüş müdür? Güney Amerika’da ya da Asya’da bazı ülkeler neden çözememiştir?
Vatana hizmetin tek yolu TSK mı?
Askerlik kutsal ise bundan neden her Türk vatandaşı eşit oranda pay almamaktadır? 23-24 yaşında üniversite eğitimini bitiren bir genç iş hayatına başladığında, 6-12 ay ara verebilir mi? 21’inci yüzyılda vermeli midir? Vatana hizmetin tek yolu TSK mıdır?
Cinsiyet ayrımcılığı değil mi?
Kadınlarımız subay ve astsubay olabiliyorsa, neden mükellef er olamamaktadır? Bu cinsiyet ayrımcılığı değil midir? Askerlik hizmeti kutsal ve anayasal bir hak ise parası olan bu haktan neden vazgeçmektedir? Vazgeçebilmeli midir? Aslında bir haktan vazgeçme söz konusu ise devletin para ödemesi gerekmez mi?
Tekraren: Kadınlarımız subay ve astsubay olabiliyorsa, Anayasa’da bu hak ve ödevden muaf tutulmadığına göre, neden mükellef er olamamaktadır? Bu cinsiyet ayrımcılığı değil midir?
Bütçe meselesi
Askeri güç oluşturmak ve idame etmek devletler için en maliyetli strateji araçlarıdır. Türkiye GSMH’nın yaklaşık yüzde 5.3’ünü askeri harcamalara ayırırken ABD yüzde 4.6, AB üyesi ülkeler ortalama yüzde 3’ünü (Yunanistan yüzde 4.3) askeri harcamalara ayırmaktadır.
MSB bütçesi içinde personel giderleri yüzde 48’lik, yiyecek, içecek ve yakıt gibi giderler ise yüzde 34’lük bir paya sahiptir. Sözleşmeli erbaş ve erlere Türkiye şartlarına göre ‘iyi’ sayılabilecek bir maaş ve ikramiye ödenmesine karşın, Şubat 2019 itibariyle Silahlı Kuvvetler’de 126 bin 500 kişilik kadronun yaklaşık yüzde 70’lik kısmında, 72 bin 355 uzman erbaş ve 19 bin 887 sözleşmeli er/erbaş görev yapmaktadır. Yeni sistemle bu zafiyet giderilecek midir? Ya da daha da mı artacaktır?
İşsizliğin yüzde 15’ler, genç işsizliğin yüzde 25’ler düzeyinde olduğu dikkate alnınca bu durum dikkat çekici değil midir?
Kadının yeri
Bir başka konu ise TSK’da kadının yeri. Kadınların işgücüne katılım oranı yüzde 34.4. Kamuoyuna açıklanan en son rakamlarda 40 bin subayın, yaklaşık yüzde 3’ü, 1350’si kadın subaydır. Benzer oranın bugün daha az olduğu düşünülmektedir.
Kadın personel erkek silah arkadaşları ile benzer muharip kadrolarda görev yapamamaktadır. Kadınlar mükellef er olarak hizmet vermemekte, bu nedenle sözleşmeli/uzman erbaş/er olamamaktadır.
Cumhuriyetin kurulmasından sonra, zorunlu askerlik hizmetinin köy ve kasabalarda yaşayan erkeklerin topluma entegrasyonunda oynadığı önemli rol dikkate alındığında zkadınların bugünlerde karşı karşıya kaldığı şiddet başta olmak üzere, ayırımcılıkla mücadelede askerlik hizmetinin çok önemli rol oynayacağı düşünülmektedir. 20 yaşındaki genç kızlarımızın anayasal haklarını öğrenmesi, özgüven kazanması, bir meslek edinme için temel becerileri edinmesi, büyük bir kurumun parçası olarak sorumluluk alması, belki hâlâ okuma yazman bilmeyen varsa eğitiminin tamamlanması ilk akla gelenlerdir.
Bu ayrımın ortadan kaldırılması, pozitif ayrımcılık yapılarak kadın sayısının ilk beş yılda yüzde 10 seviyesine getirilmesi hedeflenmelidir.
Ya sendikal güvence?
2010’lu yılların ilk yarısında TBMM’de yürütülen ‘yeni anayasa’ çalışmaları esnasında tüm partilerin üzerinde mutabakat sağladığı ender maddelerden birisi de çalışanlara sendikal güvence verilmesi idi. Mevcut askerlik düzenlemesi bu konuda herhangi bir yenilik içermemektedir.
Savunma gibi emir-komuta ilişkisinin vazgeçilmez olduğu bir iş ilişkisinde, çalışanın kendi haklarını bireysel olarak koruyabilmesi mümkün değildir. Batı Avrupa ülkelerinde olduğu gibi çalışanların özlük haklarının sendikal güvenceye kavuşturulması ve TBMM tarafından sürekli denetlenmesi elzemdir.
Vicdani ret hakkı niye yok?
Bir başka konu ise ‘vicdani ret’ hakkıdır. Avrupa Konseyi’nin Türkiye dışındaki 46 üyesi tarafından tanınan vicdani ret hakkı ve sivil hizmeti tanınarak yürürlüğe konulmalıdır.
Her Türk’ün hakkı ve ödevi olan vatan hizmeti (polisler ve öğretmenleri hariç tutarsak) neden sadece Silahlı Kuvvetler’de yerine getirilebilmektedir? Mevcut tasarıda bu konuda neden herhangi bir düzenleme bulunmamaktadır?
Fırsat eşitliğine uygun mu?
Peki tasarının ana gerekçelerinden birisi olarak gösterilen iş hayatının bölünmemesi sorunu kabul edilen yeni sistemle çözüme kavuşmakta mıdır? Bedelli askerlik kalıcı hale getirildiği için, kendisinin ya da ailesinin maddi durumu iyi olan yükümlüler bu haktan istifade edebilirken, maddi durumu yeterli olmayanlar altı ay da olsa zorunlu askerlik yapmaktadır. Bu fırsat eşitliğine uygun mudur?
Yangından mal kaçırır gibi
Aslında önerilen askerlik sisteminin fayda ve zararlarını ölçmek çok zor olmasa gerek. Yıllara sari asker ihtiyacı belli. Önerilen sistemle her yıl kaynak miktarı da belli. Şu andaki mevcut, önerilen sistemle zaman içinde bu sayının nasıl değişeceği de belli. Herhalde belirsiz olan, 45’inci maddeyle kimlerin bu sistemden muaf tutulacağı.
Kamuoyunun İstanbul seçimlerine kilitlendiği bir dönemde yangından mal kaçırır gibi görüşmelerin yapılması tesadüf müdür? Bunlar neden kamuoyu önünde şeffaf bir şekilde tartışılmıyor?
‘Bazı partiler’ neden bilgilendirilmedi?
Ya da MSB bazı partileri konuya ilişkin olarak bilgilendirirken, Meclis’te temsil edilen ‘bazı partiler’i bu sürecin dışında tutma haddini nasıl kendinde bulabiliyor? Bu siyasi partilere oy veren vatandaşlar yeni sistemde askerlik yapmayacaklar mı? MSB tarafından ziyaret edilen muhalefet partileri, CHP ve İYİ Parti, bu ‘nezaketsizlik’ karşısında neden tavır almıyorlar?
Yukarıdaki soruları kamuoyunun tartışması için buraya bırakıyorum. Bu sorulara cevaplarım bir sonraki yazının konusu olacak.
*Dr. Yasin Türker, 1989 yılında Deniz Harp Okulu’ndan, 2001 yılında Deniz Harp Akademisi’nden mezun oldu. ABD Naval Postgraduate School’da Harekat Analizi dalında yüksek lisans, Boğaziçi Üniversitesi Endüstri Mühendisliği’nde doktora derecesine sahiptir. Yüzer birliklerde, Deniz Kuvvetleri ve Gnkur. Bşk.lığı Kh.larında, üç yıl süre ile İspanya’da NATO görevinde bulunmuştur. Kamuoyunda Balyoz Davası olarak bilinen yargılamada 33 ay tutukluluğun ardından Anayasa Mahkemesinin hak ihlali kararıyla 19 Haziran 2014 tarihinde özgürlüğüne kavuştu. 30 Ağustos 2015 tarihinde emekli oldu.