(…) vardığımız yer çok acıklı; bir “üçüncü dünya” diktatörlüğü veya daha da ötesi “post-totaliter” bir rejim.
(…) bu, sıradan bir siyasal sistem meselesi değil, daha büyük bir mesele; bu topraklarda barış içinde, demokratik bir hukuka dayalı, kurumsallaşmış bir düzen kuramama, alabildiğine savrulma meselesi (…) sıradan siyasal terimler ile, yorumlar ile izah edebileceğimiz bir durum değil; onların ötesine taşan bir tarihi mesele, bir hazin tarih seyri.
(…) tek bir liderin ve ona bağlı bir ekibin tek bir ideolojiyi topluma dayattığı totaliter rejimlerde “siyaset” yapılamaz, ancak zapturapt “idare”si olur.
Hukuktan ne anladıklarını kendileri açıkça söyledi; “fiili durum yasallaşacak, hukuki hale getirilecek”. Siyasette “fiili durumun yasallaşması”, darbe veya ihtilal demektir, sonrası darbe koşulları, darbe hukuku olacak. Ülkenin kaderi Cumhurbaşkanı -Yeni Türkiye lideri- Erdoğan’ın iki dudağı arasından çıkacak siyaset sınıfı, her söz ve talimatını yerine getirecek “ekip”ten başka bir vasfa sahip olmayacak. Daha doğrusu, mevcut durum kesifleşecek.
Milletvekili dokunulmazlıklarının feshi, siyasetin sonunun gelmesinin en önemli bir diğer göstergesi idi, kısacası aynı hafta içinde totaliter bir idarenin kuruluşunda dev adımlarla iyice sona yaklaşıldı.