Öyle bir hal içindeyiz ki, artık mesele demokrasi, özgürlükler, otoriterlik, başkanlık vs. bile değil! Öyle bir çukura düştük ki artık aklıselim, edep, adap, insanlık, hepsi tedavülden kalktı. Derme, çatma İslamcılık-sağcılık-milliyetçilik karması bir siyasal ideoloji peşinde ülke yangın yerine döndü.
“Maduriyetin isyanı” sandığımız meğer öfkeye dönmüş bir aşağılık kompleksi, “haysiyetli bir itiraz” sandığımız meğer pespaye bir intikam duygusu imiş. Marazi sandığımız esas, esas sandığımız “riya” imiş.
(…) anlaşıldı ki “Artık muhafazakâr demokratız, özgürlükçüyüz” diyenler meğer sıradan mezhepçi/İslamcı- Türkçü milliyetçi kafadan bir adım öteye gitmemişler. Dahası o bile değilmiş, mesele terbiye edilmemiş bir nefis meselesi imiş.
Aslında, “Beyaz Türkler” edebiyatının satır altı “beyazlaşma” ihtirası, bu o kadar belli ki, meğer dinmeyen hırçınlıklarının nedeni buymuş.
İdeoloji bile değil, işte böyle bir ruh hali, böyle bir zihniyet dünyası bizi yönetiyor, bu zihniyeti otoriter bir sistemle lehimlemeye çalışıyor. Böylesi, tehlikeli bir iflasın ilanı, başka bir şey değil.
Geçmişini, kültürel birikimini inkâr edenlerin girdiği çıkmaz yolun sonu, onlara karşı çıkmak adına beslenip büyütülen en bayağısından bir intikam çukuru oldu. Ne tarihi, ne medeniyeti, ne dini?
Sizinki sıradan bir hayıflanmaymış, dışlanmışlıktan, küçümsenmekten haysiyetli bir isyan çıkarmak kim, siz kim? Sizinki, eziklerin sinsiliğine sığınmak, bükemediği eli öpmek, fırsat bulunca öptüğü eli deli gibi bir öfke ile koparmak azmi imiş.
Bırakın, beyaz Türkler, siyah Kürtler, Rusya, İran, işinize gelince size dost, gelmeyince düşman ilan ettiğiniz NATO, AB, ABD, velhasıl “yedi düvel düşmanı”, kendinizle uğraşın!
Size en büyük düşman kendinizsiniz, başkasına hacet yok!