Okura not:
Günün 11’i, Türkiye medyasındaki görüş ve yorum çeşitliliğini yansıtmak amacıyla hazırlanmaktadır. Aşağıda özetini bulacağınız yazıya yer vermemiz, içeriğini onayladığımız ve/veya desteklediğimiz anlamına gelmez.
Açıkça kayrıldıkları için “Tayyip Erdoğan dönemi zengini” diye yazabiliyorum ama Rönesans’ın sahibi iş adamı, çok önceden Rusya’da ve başka ülkelerde “çok kimlikli-kişilikli inşaatlar” yapmış, dünya sıralamasında ilk 25’in içine girmiş, dolar milyarderi olmuş genç bir girişimciydi.
Atılımını Tayyip Erdoğan döneminde de devam ettirdi. Ankara’da maliyeti 1 milyar doları geçen 1150 odalı Cumhurbaşkanlığı sarayını yaptı. Marmaris Okluk Koyu’ndaki çok masraflı yazlık sarayı da yaptı. Son haber: Ankara’da da Adalet Sarayı ihalesini 24 milyar TL’ye yapmak için almış ancak ihale sürecinde “pazarlık usulüne” uyulmadığı için bu ihale idare mahkemesince iptal edilmiş.
Danıştay ise iptal kararını kaldırmış. Asıl Adana Şehir Hastanesi, Bursa Şehir Hastanesi, Elazığ Fethi Sekin Şehir Hastanesi, Yozgat Şehir Hastanesi, Yine Yozgat Fizik Tedavi, Rehabilitasyon, Yüksek Güvenlikli Adli Psikiyatri Hastanesi, İstanbul Çam ve Sakura Şehir Hastanesi yapılırken maliyetin yarısından fazlasını devlet koymuştu ve işletme hakları Rönesans’a bırakılmıştı. Rönesans, daha sonra toplam bu 5 büyük şehir hastanesinin işletmesini Danimarkalı şirket ISS’e satmış ve Rekabet Kurulu’ da bu satışa “olur” vermişti. Hastaneler kurulurken “kamudan özele gelir transferi” yapıldı.
Hastaneler Danimarkalıya satılınca da “yurt içinden yurt dışına gelir transferine” kapı açılmış oldu. Hastanelerin işletmesi Danimarkalıya niçin satıldı? Türkiye’nin kayırılan isimlerinden biri olan Rönesans’ın; “hastane işletmeciliğinde” başaramadığı hangi işi, Danimarkalı ISS başardı? Bu satıştan ülkemiz ne kazandı, ne zarar etti? Kimse bunları sormadı, sorgulamadı.