ALİ TOPUZ
TBMM’ye iktidar vekillerince gelen teklif, gelecek olanların habercisi. Yapılanlar, yapılacakların habercisi ya, onun gibi. Kapitone noktalarına bakalım.
Gitti somut geldi makul
Teklifin 21’inci maddesi, Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun (CMK) 116’ıncı maddesine el atıyor. Buna göre CMK’nın 116’ıncı maddesindeki ‘Yakalanabileceği veya suç delillerinin elde edilebileceği hususunda somut delillere dayalı kuvvetli şüphe varsa; şüphelinin veya sanığın üstü, eşyası, konutu, işyeri veya ona ait diğer yerler aranabilir’ cümlesinde şu değişiklik yapılıyor: ‘Somut ve delillere dayalı kuvvetli’ ibaresinin yerine tek bir kelime geçiriliyor; ‘makul.’
Gelgelelim değişiklikte ‘makul’ görünmeyen bir şey var: Madde daha bu yılın şubat ayının 21’inde değişmişti. Peki ne yapılmıştı? Hiç, ‘makul’ kelimesinin yerine ‘somut ve delillere dayalı kuvvetli’ ibaresi getirilmişti. Sekiz ayda ne değişti? Ne değişti de dön baba dönelim havaları çığırılır oldu? Neden ‘somut ve delillere dayalı kuvvetli şüphe’ kanun koyucunun gözüne battı?
Hani makul, makbul değildi?
Şubattaki değişikliğin nedenlerini hatırlarsak, aradaki sekiz ayda olan bitenlere belki bir anlam verebiliriz: Şubattan önce, yıllar boyunca tutuklama meselesiyle uğraştı Türkiye. Polis ‘makul’ nedenlerle, yani kendi aklınca durduruyor, yakalıyor, evini, iş yerini, diğer yerlerini arıyor, hakimler de ‘makul’ nedenlerle tutukluyor, yargılama safhasında ‘somut delillere dayalı kuvvetli şüphe’ delillendirilemiyor, davalar uzadıkça uzuyor, yargılananlar yattıkça yatıyordu. ‘Uzun tutukluluk’, ceza verilmeden önce verilen ceza olarak sistemdeki adaletsizliği görünür hale getiriyordu.
İktidar partisi, ‘Biz demokratız kardeşim. Aha da değiştiriyoruz. Eski Türkiye bitmiştir’ tafraları eşliğinde Meclis’e taşıdığı torbalardan biriyle şimdi değiştireceği değişikliği yaptı. ‘Makul’ kelimesinin ceza hukuku açısından pek makul olmadığı itiraf ediliyordu üstelik. ‘Makul’un makul olması için herkesin aynı akla, yani aynı çıkara, aynı ideolojik haleye, özetle aynı bünyeye ait olması gerekliydi.
Aradan geçen sekiz ay iktidara, istediğini tutuklatma istediğini tutuklatmadan bırakma arzusunun ‘somut ve delillere dayalı kuvvetli şüphe’ gerekliliğinden ötürü kolayından gerçekleşmeyeceğini gösterdi. Koca iktidar, milli irade, birini durdurup arayacaksa, evine, iş yerine, diğer yerlerine girecekse, somut ve delillere dayalı kuvvetli şüpheye mi muhtaç kalacaktı?
Avukata dosya yasağı
Bitmedi. Paketimiz zengin. Göründüğünden daha zengin.
‘Makul’ şüpheyle durduruldun, üstün, evin, işyerin, diğer yerlerin arandı, mahkemeye gittin, tutuklandın (ya da tutuklanmadın). Sonra ne olacak? Emniyet’te sorgulanırken avukat tutmuşsundur, tutmadıysan da baro yollamıştır bir tane. Hakkındaki ‘makul’ suçlamanın ne olduğunu öğrenmek isteyecektir avukatın. Fakat öğrenemeyebilir. Makul şeyleri öyle herkesin, özellikle makul şeylerle suçlanan yurttaşın öğrenmesi hiç milli iradenin hayrına olabilir mi?
İşte bu yüzden, paket bir kafası güzel değişiklik daha yapıyor. Paketin 26’ıncı maddesi, soruşturma safhasında avukatların delil görme yetkisini kısıtlıyor. Buna göre ‘soruşturmanın amacı tehlikeye düşecekse’ savcının isteği ve hakimin kararıyla avukat (müdafi) dosyadaki ‘bağzı’ şeyleri görmekten men edilebilir.
Makul şekilde durduruldun. Makul şekilde telefonların dinlendi. Makul şekilde hakkındaki suçlamaların dayandığı delilleri görmekten men edildin. E makul şekilde de yatarsın icabında, aslanlar gibi.
Doğan Güreş’in ruhuna
Bu iki değişiklik, 1990’ların başında, gazetelerin ezici çoğunluğunun bugün hayırla yad ettiği emekli genelkurmay başkanı Doğan Güreş zamanında zirveye çıkan durdurma, arama, tutuklama filan süreçlerinde keyfiliklerin duble yolunu yeniden açıyor esasen. Teklifteki ‘makul’ lafında yatan aklın cisimleştiği isimlerden biriydi; kendi öldü aklı hep payidar diyebiliriz yani. Neyse.
Pakette henüz ‘tutuklama’ yok, ama o da iki vakte kadar Meclis’e iner. ‘Arama’daki aklın oraya da sirayet edeceğini kestirmek için kahinliğe gerek yok.
Devamı da var, yol genişletiliyor yani.
Süper ‘Sulh Ceza’lar
Özel yetkili mahkemeler kalktıydı değil mi? Hani daha önce de DGM’ler kalktıydı ya, onun gibi. Peki yeni özel yetkili mahkemeler hangileri? Ceza yargılaması sisteminde en alt basamak ya da giriş katı niteliğindeki sulh ceza mahkemeleri.
Bu mahkemeler artık sadece görev yaptıkları yerlerle sınırlı kalmayacak, örgütlü suçlar söz konusu ise TC sınırlarına şamil kararlar alabilecek. Bu gidişle sulh ceza mahkemeleri artık yargı ormanında 10 DGM gücüne kavuşacak. Çünkü teklif, örgütlü suçların soruşturma aşamasında telefon dinleme ve teknik takip konusunda sulh cezaların genele şamil kararlar verebileceğini öngörüyor.
Hemen belirtelim: Bu kararı alma yetkisi, sekiz ay önce Ağır Ceza Mahkemeleri’ne verilmişti, üstelik ağır cezalar bu kararı ancak oy birliğiyle alabiliyor. Yani sulh ceza hakimi, şimdiden üç ağır ceza hakimi gücüne kavuşmuş durumda. Biz bu sulh cezanın alametini aslında Reyhanlı saldırısına ilişkin yayın yasağı kararı alan sulh ceza mahkemesiyle görmüştük. Çok geleceği gören bir yargıçlık faaliyetiymiş o, bilemedik.
Malım var diye övünme
Bir de malvarlığına el koyma meselesi var. Malvarlığına el koyma prosedürü de sekiz ay önce değişmiş, zorlaştırılmıştı. Fakat o zaman mal varlığına el konulma tehlikesi olanlarla şimdi olanlar değişmiş olmalı ki yeniden değişiyor. ‘Mal varlığına el konulabilecek’ler grubu genişliyor:
Şu anda, ‘silahlı örgüt üyeliği’ ile ‘bu örgütlere silah sağlama’ suçlarında mal varlığına el koyma kararı veriliyor. Paketle, ‘cebir ve şiddet kullanarak, Anayasasının öngördüğü düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs, Cumhurbaşkanına suikast, cebir ve şiddet kullanarak TBMM’yi ortadan kaldırmaya teşebbüs’ suçlarının yanısıra ‘Türkiye Cumhuriyeti hükümetine karşı silâhlı isyan’ ve ‘Anayasal düzene karşı suçları işlemek için anlaşmak’ suçlarında da mal varlığına el koyma yolu açılıyor.
Eskiden, iktidarın ‘Ecdadımız’ nidalarıyla pek övündüğü Osmanlı zamanında şahıslar hakkında siyasi kararlar alınırken ‘malı haram ama kanı helal’ kalıbı kullanılırdı. İdam edebiliriz ama malına dokunamayız gibilerinden. Teklif ise zaten tartışmalı el koymanın alanını genişletmekle sadece sekiz ay öncesine değil, hayli öncesine dönmüş oluyor.
Ekler: Hakime sınavsız üniversite şansı!
* Torbanın tuhaf sürprizlerinden biri, idari yargıda görev yapan ve hukuk fakültesi mezunu olmayan yargıçlara YÖK’ten ek kontenjan ayrılması. Böylece sınavını kazanamadan bir fakülteye giriş yolu da açılmış bulunuyor. Ne diyelim, Allah zihin açıklığı versin.
* Tetkik hakimi seçim prosedüründen Yargıtay tamamen çıkarılıyor, tüm yetkiler HSYK’ya veriliyor. Amaç ‘uygulamada birlik’ filan mı, yoksa Yargıtay’ı derkenar etme mi, kestirmek zor.
* Af da var torbada. Hakim ve savcıların 1 Eylül 2013 tarihine kadarki disiplin cezaları affediliyor. ‘Seçim’lerde Gülen Cemaati’ne karşı elde edilen ‘zafer‘in ödülü olsa gerek. 1 Eylül 2013 tarihinden sonraki cezaların kime yağacağını kestirmek de zor değil artık.
Anlaşılan henüz başbakan ve genişletilmiş başbakan tarafından işaret edilen düzenlemeler gelmiş değil. Bunlar öncü düzenlemeler. Polise daha çok yetkiler verilecek. Polisin hangisi yetkisi eksik? Hangi yetkisi fazla? Tartışmak lazım, yani devam edeceğiz…
NOT: Mevcut paketle değiştirilenler, sekiz ay önce değişmişti. O değişikliklere dair o zaman karaladıklarım.