Tayyip Erdoğan’la Ahmet Davutoğlu’nun arası pek iyi değil. Zaten, yandaş yazarlar da ikiye bölünmüş durumda. Meselâ, Abdülkadir Selvi, Davutoğlu’na yakın duruyor; Rıza Sarraf’a ödül verilmesini ağır bir dille eleştiriyor: “Oldu olacak Rıza Sarraf’ın heykelini dikin, 4 bakanı da seçim afişi yapın olsun bitsin bu iş.”
Numan Kurtulmuş da kendisinin tuzağa düşürüldüğünü belirtiyor: “Bilgim olsaydı ödülü vermezdim” diye konuşuyor.
Sanayi eski Bakanı Nihat Ergün, “Ben olsam öyle bir karenin içinde bulunmazdım” sözleriyle yaraya tuz basıyor.
Rıza Sarraf meselesi çok önemli. Zira Erdoğan’ın onun hakkında övücü cümleleri var: “Altın ihracatı yapan bir zat, ülkeye katkısı olduğunu biliyorum; hayır işlerine girdiğini biliyorum. (26 Aralık 2013)”
Tayyip Erdoğan, Egemen Bağış’ın Avrupa Birliği ofisine çantayla rüşvet gönderildiği iddialarına karşılık da şaşırtıcı bir argüman kullanmıştı: “AB ofisine çantayla girdi, çantasız çıktı… Eee belki kitap falan filan getirmiştir.”
AK Parti’nin zirvesindeki ayrılık, yandaş yazarları da pozisyon almaya sevk etti. Hilal Kaplan, yemin töreninde, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’yi alkışladığı için Davutoğlu’nu ağır bir dille eleştirdi. Başbakan’a şu soruları yöneltti: “Cumhurbaşkanı Erdoğan Meclis’e geldiğinde, grubuyla birlikte yerinde oturup saygısızlık etmesini mi alkışladınız? ‘Beştepe’den çık, Çankaya’ya gel’ diye buyurgan bir dille yer göstermesini mi alkışladınız? Yoksa ‘Bilal’i ver, koalisyonu al’ şeklindeki rezil üslûbunu mu alkışladınız? Size olan teveccühün sebebinin Erdoğan ile gönüldaş olduğunuzun düşünülmesi olduğunu bilmiyor musunuz?”
Sadece Hilal Kaplan değil eşi Suheyb Öğüt de “Erdoğan olmasa senin esamen bile okunmaz” tadında, aynı üslûpta bir yazı kaleme aldı: “Erdoğan dediğimizde, tek başına yüzde 52 oy almış bir siyasetçiden bahsediyoruz! AK Parti’nin şu zamana kadar aldığı oyların tamamı yalnızca bu adamın hatırınadır. Bunu Abdullah ve Hayrunnisa Gül çifti anlamadı. Bari siz anlasaydınız. Anlamadınız… Şayet Erdoğan meydanlara inmeseydi yüzde 41’i de alamaz, kendinizi çok daha diplerde bulurdunuz… Erdoğan’a bel altı ne kadar vuruş varsa hepsini yapmaya kendini adamış bir pislik arsız arsız geziyor ortalıkta… Hocamda ses yok! Hocamdan seçim sonrasında duyduğum tek bir ses var: O da Erdoğan’a edilmedik hakaret bırakmayan, bizzat Bilal’i kurban olarak isteyen Bahçeli’yi büyük bir coşkuyla alkışlarken çıkardığı el çırpma sesi…”
Gazetecilerin de yorumlarından anlaşılacağı üzere, bir grup AK Partili’nin gözünde Davutoğlu ancak Tayyip Erdoğan vesayetiyle var olabilecek bir isim. Siyasi nezaket icabı, Bahçeli’yi alkışlamaya bile hakkı olmadığı söyleniyor.
Tayyip Erdoğancılar, 7 Haziran sonrası Rıza Sarraf’ın rüşvetçi olduğunu ve AK Parti’ye zarar verdiğini ‘keşfedenlere’ çok kızgın. Yeni hedef Akif Beki… Bakın Cem Küçük ne yazıyor:
“17 Aralık 2013’ten bugünlere kadar bir kere Rıza Sarraf demediniz. Zafer Çağlayan’ın saatini bile savundunuz. Akif Beki’nin köşesinde Mehmet Cengiz’e övgüler düzüldü. Arşivler orada duruyor… Ne oldu da şimdi ‘17-25 Aralık’ta da çok yolsuzluk var canım. Bu yolsuzlukları yapanlar ceza çeksin’ diye propagandaya başladınız? 7 Haziran öncesinde neredeydi cesaretiniz ve adamlığınız?”
Gene Rıza Sarraf meselesinden dolayı, Melih Altınok da kızmış. Onun öfkesi Numan Kurtulmuş’a. Soruyor: “Dün 17-25 Aralık operasyonları için yolsuzluk maskesi altında yapılmaya çalışılan bir darbe teşebbüsü diyordunuz. Şimdi ne oldu? Erdoğan’a ulaşmak için hukuksuz bir soruşturma sürecinde, Rıza Sarraf atlama tahtası olarak kullanılıyor.”
Melih Altınok’a göre Sarraf ‘hukuk önünde aklanmış bir işadamı’. (Savcıyı değiştir; meşrebine uygun yeni savcı ata; daha önce kınama cezası alan o savcıyı da HSYK Genel Kurulu’nda akla. O savcı da ayakkabı kutusundaki paralara, rüşveti bütün teferruatıyla yazan Excel dosyasına rağmen Sarraf’ı aklasın… Ne âlâ memleket!)
Görüldüğü gibi AK Parti’de bir iç mücadele başladı. Kimi, ‘Artık ayıp oluyor. Biraz hırsızlarla aramıza mesafe koyalım’ diye düşünürken, diğerleri Sarraf üzerinden Erdoğan’a ulaşılacağını bildiği için, yolsuzluğa göğüslerini siper etmeyi sürdürüyor. Ama 7 Haziran seçimlerinin de işaret ettiği gibi, bir siyasi iktidar pisliğin üzerine uzun süre oturamaz. Hesap sorulacağı gün gelecektir. Bakanlar Yüce Divan’a gidecek, Rıza Sarraf da mutlaka yargılanacaktır.