KADRİ GÜRSEL
Erdoğan rejiminin dış politikası sadece dış politika değildir, iç politikasının genel hatlarıyla devamıdır.
Rejimin dışarıda yaptıklarını dış politika rasyoneliyle sınırlanmış bir bakış açısıyla değerlendirmeye çalışanlar bir çelişkiler ve cevapsız kalmış sorular yumağına dolaşıp kalabilir. Rejimin iç siyasi gündem ve önceliklerini göz önüne almak ise bu dış politika yumaklarını çözmeye yardımcı olur.
Şimdi mesela, Ankara’nın Musul’da IŞİD’in işgal bölgesinin hemen yanı başındaki Başika mıntıkasına 600 asker ve 25 tankı hangi dış politikanın gereği olarak gönderdiği soruluyor. Bu bir dış politikadan ibaretse, boşa koysan dolmuyor, doluya koysan almıyor.
O halde Musul bahsinde önce fazlalıkları atalım, sonra da boşluğu dolduralım. Şu soruya cevap vererek başlayabiliriz: Musul’un Başika’sına 600 asker ve 25 tank göndermek hangi işe yaramaz?
Başika, Ninova eyaletinde IŞİD’in işgal bölgesine 10 kilometre mesafede, yani topçu menzilinde olan, daha önce de IŞİD tarafından birçok kez bombalanmış bir bölge… Rejimin gurur kaynağı medya ve ifade özgürlüğü standartları sayesinde engellenmeden yayın yapan IŞİD bağlısı Türkçe web sitelerinden, Başika Dağı’nda bulunan peşmerge karargahının geçen 23 Kasım’da havan ve katyuşa ateşine tutulduğunu öğreniyoruz.
Ankara Başika’daki üssün eğitim amaçlı olduğunu ilan ediyor. Büyük ihtimalle doğruyu söylemiyorlar çünkü bu üs saldırıya açık konumu nedeniyle peşmergeye eğitim vermeye yaramaz. Doğruyu söylüyorlar ise korkunç bir hata yapıyorlar…
Başika’daki 25 tanktan oluşan ateş gücü, türbe nakli operasyonunu yapan birliğinki kadar bile değil. O operasyona 39 tank, 57 zırhlı araç katılmıştı.
Bu küçük Başika birliği iddia edildiği gibi Şii Irak’taki İran askeri nüfuzuna karşı bir ağırlık oluşturmaya yaramaz. Ne de Rusya-İran eksenini PKK’ya silah ve lojistik destek vermekten caydırmaya yarayabilir.
Başika’daki 25 tank ve 600 asker, kuş uçuşu en az 100 kilometre batıda bulunan Sincar’daki (Şengal) PKK etkinliğini kırmaya da yaramaz.
Soruna mezhepsel açıdan bakınca, evet doğrudur, Iraklı Sünniler ve IŞİD karşıtı uluslararası ittifak Musul’un Sünniler tarafından da kurtarılmasını istemektedirler ama bu Sünnilerin Arap olması tercih edilmektedir.
AKP Türkiye’si istediği kadar pan-İslamist ya da ümmetçi olsun, kendisini Ortadoğu’ya istediği kadar bir ‘Sünni gücü’ olarak yansıtsın, aynı zamanda Osmanlıcılık hezeyanları içindedir ve bölgenin gözünde Türk’tür. Bunlar da doğal handikaptır.
Bu Türkiye, Musul’un IŞİD’den kurtarılmasında ‘Şii Irak’ı dengeleyen bir başrol oyunculuğunu üstlenme kapasitesini haiz olamaz.
Bunun olamayacağını, Musul’a asker naklini egemenlik ihlali olarak gören Bağdat’ın anında verdiği sert reaksiyon da ortaya koymuştur. Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu ve MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın tepkileri yatıştırmak için ivedilikle Bağdat’a gitmeleri bu Arap kaygısının dikkate alındığı anlamına gelir.
Sadece Musul değil, Suriye ve Irak’taki bütün Sünni bölgelerinde IŞİD sorununun nihai çözümü için alternatif oluşturacak güvenilir Sünni Arap aktörler aranmaktadır. Dolayısıyla Başika üssü, Türkiye’nin Musul’daki Şii-Sünni denklemine bir başat Sünni aktör olarak dahil olmasına yaramaz.
Fazlalıkları böylece attığımıza göre artık bunlardan boşalan yeri şu soruya vereceğimiz cevapla doldurabiliriz: Musul’un Başika’sına 600 asker ve 25 tank göndermek hangi işe yarar?
Kürdistan Bölgesel Yönetimi (KBY) ile Ankara arasındaki karmaşık ilişkileri güçlendirmeye yarar. Kendisini koruyabilmenin ötesinde, IŞİD’in bölgedeki peşmerge güçlerine saldırılarını caydırmaya yarayabilir. Bu birliğin çapıyla rabıtalı bir sembolizm düzeyinde kalsa bile Türkiye’nin Irak’taki Sünni Arapların hamisi olduğu mesajını vermeye yarar.
Velhasıl Türkiye’nin Sünni Araplar ve Kürtler üzerindeki nüfuzunu nispeten artırmaya yarar.
Ancak, Türkiye’de neden olabileceği dramatik değişim itibariyle en önemlisi, Erdoğan’ın anayasal başkanlık rejimine geçiş stratejisinin büyük hedeflerinden biri olan ‘MHP’nin AKP tarafından yutulması’na yarar.
Ve işte üzerinde ziyadesiyle durulması gereken hususa nihayet gelmiş bulunuyoruz.
‘Siyasi yamyamlık’, literatürde birbirine yakın ya da türdeş siyasi parti veya örgütlerin birbirini yutmasını anlatmak için kullanılıyor. Zaten yamyamlığın anlamı da bu: ‘kendi türünü yemek.’
Erdoğan rejimi de PKK’ya karşı yeni savaşı başlattığı 2015’in 24 Temmuz tarihinden bu yana MHP’yi kelimenin tam anlamıyla yiyor. Devlet Bahçeli de partisinin iktidar tarafından yenilip yutulmasına yardım ediyor.
AKP’nin MHP’yi siyasi yamyamlık yaparak bitirebilmesi için bir sosyo-kültürel, bir ideolojik-politik, bir de liderlik koşulu gereklidir.
Sosyo-kültürel ön koşul mevcuttur: Bu iki partinin Sünni muhafazakar ve milliyetçi tabanlarının sosyo-kültürel yapısı hemen hemen aynıdır ve dolayısıyla bu ikisi arasında geniş bir geçişkenlik imkanı mevcuttur.
İdeolojik-politik ön koşul tamamlanmak üzere: Erdoğan rejiminin Türkiye’de PKK’ya karşı başlattığı sert mücadele Türk milliyetçisi tabanı tatmin ederken MHP’yi önemli bir kozdan mahrum bıraktı ve AKP’ye muhalefet zeminini bir hayli zayıflattı.
Suriye’de ‘Rus mezalimi’ karşısında bir ‘Bayırbucak Türkmenleri’ davası yaratılıp MHP tabanındaki sınır aşan Türkçülük hassasiyeti okşandı, ‘Moskof alerjisi’ uyandırıldı. Bir de Rus uçağı Türkmenleri bombaladığı için düşürülünce, esir Türkleri ‘Moskof’tan kurtarma davasına AKP iktidarının bihakkın hizmet edebileceği gösterildi ki MHP’ye ihtiyaç kalmadığı anlaşılsın.
Şimdi de Misak-ı Milli’nin ‘Türkmen ili’ Musul’un önüne münasip sayıda asker gönderilerek aslında ülkücülüğün Musul-Kerkük davasına da selam yollanmış oluyor.
MHP, rejimin ‘İslam-Türk’ potasında işte böyle eritilmek isteniyor. Bütün ideolojik-politik kozları birer birer elinden alınarak…
Siyasi yamyamlığın gerçekleşebilmesi için üçüncü ön koşul da Devlet Bahçeli’nin MHP’nin başında kalmasıdır.
Bütün bunlar sayesinde MHP tabanı AKP tarafından yutulmak üzere muhallebi kıvamına gelip partinin ilk seçimde barajın altında kalacağı kesinleşince, Erdoğan’a Meclis’te lazım olan 20 kadar mebusu seçime gitmeden MHP’den çekip almak mümkün olur. AKP’nin anayasası Meclis’ten geçer ve MHP’yi yiyerek yüzde 50’nin üzerine çıkmış AKP tabanı sayesinde referandumda onaylanır. MHP’den yeterli mebus gelmezse uygun anda baskın seçime gidilir ve MHP baraj altında bırakılır…
Tabii bu siyasi yamyamlık senaryolarının uygulanabilmesinin ön koşulu Suriye ve Irak’taki krizlerin Erdoğan’ın arzuladığı biçim ve yönde seyretmesidir.