Canlı bombaları donatanlar, Suriye sınırını devlet kurumlarının bilgisi dahilinde kevgire çevirenler, Antep’te düzenekleri hazırlayanlar polis ve istihbaratın düzenli takibi altında çalışmıştır. Kanlı faaliyetlerini sürdürmeleri ne engellenmiş ne önlenmiştir. Garın önüne giriş çıkışlarda polis kontrolünün yapılmamasına varıncaya kadar bütün katliam süreci denetim altındadır. Oysa şimdi örneğin katliamda kaybettiklerimizin yakınlarının düzenledikleri anmalar bile sıkı kontrol altında yapılabilmekte ya da hatta bazılarına izin verilmeyip aileler polisin sert müdahalesiyle karşılaşmaktadır.
Tıpkı TÜİK’in gizlemeye uğraştığı enflasyon oranı ya da yetkililerin “Öyle bir şey yok, öğrenciler değil teröristler banklarda yatıp hükümetimizi kötülemeye çalışıyor” dedikleri öğrencilerin barınma sorunu ve diğer binlerce üstü örtülemez gerçek gibi, Katliam’ın da görevlilerce örgütlendiği gizlenemez durumda. Ama ikrardan kaçınma ve inkar çıkar yol sayılıyor.
Çoğunluğun kaybedildiği 7 Haziran seçim sonuçları yok sayılıp 1 Kasım’da düzenlenen yenisinin kazanılması şart görülmekteydi. Ve bu nedenle Kürt savaşı yeniden harlandırılırken ek “önlemlerle” korku ortamının genelleştirilmesi gerekli sayıldı. Hatırlansın; o arada başkalarının yanında HDP mitinginde bomba patlatıldı ve Suruç’ta da bir katliam gerçekleştirildi.