Düzenli spor alışkanlığı da olmayan Kılıçdaroğlu ise yürümeye devam ediyor. Ahmet Hakan Coşkun’a “Duvara karşı yürüyoruz” demiş, insan yaptığı işe inanınca zorlukları göze alıyor diyor.
Adalet yürüyüşünün kapsamı ise mahkemelerin çivisinin iyice çıkmış olmasının ötesine geçiş görünüyor. Örneğin dün kadro isteyen taşeron işçi temsilcilerinin de gelip yürüyüşe katıldığı bildirildi; onlar da iş adaleti istiyor. Yürüyüşe katılmak isteyenlerden istenen, orayı (CHP dâhil) hiçbir siyasi partinin gösterisine dönüştürmemeleri, “Adalet” dışında bir şey söylememeleri.
Aslında Erdoğan’ın ortaya çıkan tabloya kızması değil memnun olması lazım.
Çünkü vatandaşlar tepkilerini meşru bir zeminde kırıp dökmeden, hatta hakaretlere aldırmadan dile getirmek için sessizce yürüyorlar.
Erdoğan’ın da AK Parti’nin de şu tuzağa düşmemesinde fayda var: Bundan çok değil on-onbeş sene önceki Türkiye’de ülkenizi seviyor, insanınızın iyiliğini istiyorsanız, bunu ancak yerleşik düzenin istediği şekilde yapmanız bekleniyordu.
Bu nedenle, “Bırakın ben çocuğumu istediğim gibi seveyim, sizin uygun bulduğunuz gibi değil” sözleriyle bir “Vatan-millet sevgisi” tartışmasını mangalda kül bırakmayan bir orgeneralin makam odasında yaptığımı hatırlıyorum. Aynı şekilde zamanında Fethullah Gülen cemaatinin yaptığı usulsüz, haksız işleri yazdığım için bu aynı AK Parti hükümetlerinin bakanlarıyla ters düştüğüm, baskı gördüğüm, o nedenle yargılandığım da vakidir.