Türkiye tuhaf, ilginç ama pek de sevimli olmayan bir konjonktürde duruyor.
Çığırından çıkmış, daha da fazla çıkma istidadı gösteren bir iktidar var. Bu iktidarın çeşitli davranışları çeşitli toplumsal düzeylerde tepkilere ve endişelere yol açıyor.
Buna karşılık, ortalıkta güven veren bir alternatif de görülmüyor. “Bunlar gitsin, gitmeli,” iyi de, kim gelmeli? Bu, sanırım duruma yalnız içeriden bakanların değil, dışarıdan izleyenlerin de vardığı sonuç.
Durum böyle olunca, yani iktidarın “dışında” umut veren bir gelişme görülmeyince, gözler iktidarın “içine” çevriliyor. “Acaba içlerinden çatlarlar mı?”
Öyle olunca da, sözkonusu oylamada elliye yakın fire çıkınca, birileri, “Hah, işte başladı!” diye heyecana kapılacaktır. Böyle bir ruh haline girince de, duruma kendi taşımadığı anlamlar yüklemek ve birtakım misyonlar beklemek kolaylaşır.
AKP Türkiye’nin “İslâmcı” partisi. Şu anda bu partinin bir önderi (ve onun kadroları) iş başında ve bu partiyi bir çizgiye sokmuş durumda. Bu çizgi var, ama tek çizgi olmak zorunda değil.
Bütün bu durumlar düşünüldüğünde, oylama sonucu önemli görünüyor.