AK Parti, bir iktidar partisi sıfatıyla devlet gücünü seferber ederek kendi cemaatini oluşturmaya çalışıyor.
TÜRGEV’in, bu çabanın gençlere hitap eden somut karşılığı olduğu yeteri kadar biliniyor. Bu vakfa yapılan bağışlarla, devletten rant dağıtımı arasındaki ilişkinin enine boyuna masaya yatırılacağı bir dönem kapıda bizi bekliyor.
Bizi bugün ilgilendiren bu cemaatleşme çabasının Türkiye’ye maliyeti; çünkü bu çaba devlet iktidarının uzandığı her alanı kapsıyor.
Bir siyasî partinin cemaatleşmesi, totaliter bir yapı üretmesi demektir. Bu işi iktidar partisi yapınca devletin totaliter bir yapıya dönüşmesi kaçınılmaz olur.
TÜRGEV’in kurulduğu (isim değişikliği ile Türkiye çapında faaliyete başladığı) 2012 yılı, galiba aynı zamanda bu cemaatleşme kararının alındığı tarih.
Erdoğan, mevcut cemaatlere alternatif ve rakip olarak kendi cemaatini kurmaya karar vermiş. Ortak payda “dindarlık” olduğuna göre rakipler belli.
Bu sistematik teşebbüsler diktatörlüğe totaliter bir boyut getiriyor, otokratik değil hayatın bütün alanlarını kuşatan totaliter bir diktatörlük niyetini açığa vuruyor.
Siyasî cemaate dönüşme, yani totaliterleşme eğilimi, küçük ve dar bir militan yapı ortaya çıkartabilir; ancak çoğunluk partisinin kitle partisi iddiasını kaybetmesine yol açar.
Siyasî partiden, hele iktidardakilerden cemaatler değil, güç ve iktidar peşinden ayrılmayan menfaat şebekeleri çıkar.
Erdoğan iktidarı kaybettiği an bu cemaat un-ufak olup dağılacak, diğerleri ise bin yıldır alıştıkları şekilde yollarına devam edecek.