Erdoğan, Cumhuriyet tarihi boyunca güçlü ve etkili liderliğini tescil ettirmiş nadir politikacılardan biri. Bulunduğu makamların, kullandığı anayasal-yasal yetkilerin ötesinde, siyasal alanda doğrudan kişiliğine bağlı bir ağırlığı var.
İşte bu kişisel güç ona, devletin kurumsal yapısından ve aktörlerinden farklı çok geniş bir inisiyatif ve etkinlik alanı açıyor. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurumları, aktörleri, politikalarının bazen yanında ama çoğu zaman onun üzerinde “Reis’in tercihleri, ağırlığı ve politikaları” diye apayrı bir dünya ortaya çıkıyor.
Bunların tamamı Erdoğan’ın kişisel ilişkileriyle, kararlarıyla şekilleniyor; zaman zaman da ülkenin ezelî ve ebedî çıkarlarıyla çelişiyor, kişisel güç dinamiği olarak devreye giriyor. Erdoğan’ın Putin ile kurduğu ve bugün onun kişisel dünyasında derin bir hayal kırıklığına dönüşen çok özel ilişki, işte bu devlet-kişi farklılaşmasının türevi.
Güçlü liderler, yerleşmiş geleneği değiştirme cesareti gösterir. ‘Reis’ bu cesareti gösterdi ve bütünüyle çuvalladı. Sınırlarımızı ihlal eden Rus savaş uçakları, Erdoğan’ın politikasının da umutlarının da çöktüğünü gösteriyor. Mesele Erdoğan’ın ve Türkiye’nin boyunu çok aştı. Çok ağır bir fatura ile karşı karşıyayız.
Türkiye’nin yani Erdoğan’ın temel hatası Rusya’dan umutlanmasıydı. Kestirmeden sonuca gidelim: Reis’in kişisel politikaları iflas ettiğine göre, devletin geleneksel-kurumsal politikalarına geri dönülecek. Türkiye yine yönünü Batı’ya çevirecek, güvenliğini mevcut ittifak sistemlerinde arayacak. Reis’in dostlarından hayır yok, düşmanları ile barışmamız lâzım.