17 ve 25 Aralık soruşturmaları devletin tepesindeki siyasetçileri hedef almıştı. Bugün kapatıldığına göre makûl açıklama, iktidardaki politikacının elindeki gücü bu soruşturmaları durdurmak için kullanması.
Tepetaklak olan sonuçta ülkenin Başbakan’ı idi; üstelik sandık desteğini bu soruşturmalar başladıktan sonra tazelemeyi başarmıştı. Elindeki gücü her yolu deneyerek kendisini ve çevresindekileri korumak için kullanması doğal ve akla yakın bir tepki gibi duruyor.
Sadece akıl yürütmeyle değil, son on ayda doğrudan yargıyı hedef alan düzenlemelere bakarak aynı sonuca varabilirsiniz. Sırf bu soruşturmaları durdurmak için kaç kanun çıktı, kaç atama yapıldı? Medya mutfakları kaç yalan haber üzerinde çalıştı, resmî binalarda kaç kriz toplantısı yapıldı, kaç plan ve operasyon kararlaştırıldı ve uygulandı.
Yine de bu açıklama yeterli görünmüyor. Devletin hırsızlar ve üçkâğıtçılar tarafından bütünüyle teslim alınması, geride kalan söz sahibi her bürokratın bu yolsuzluklara çanak tutması lâzım.
Olup bitenlere tepki duyup bu iddiaya sarılmak kulağa hoş geliyor.
Peki doğru mu? O kadar geleneği ve kurumuyla koca Devlet, bir avuç ‘Haramî’ye teslim olur mu? Devlet’in içinde namuslu adam kalmadı mı? O çok güvendiğimiz kurumlar ve en önemlisi devlet aklı izin alıp bu süre zarfında tatile mi çıktı?