Havuz medyasında Çağlayan terörü ile Alevilik arasında ilişki kuran çok sayıda köşe yazısı yayımlandı. Muhalif gazetecileri Alevilik ile yaftalama, galiba en masumuydu. Ortada makul bir sebep yok iken Alevi yorumlarındaki patlama, sistematik bir kampanyayı ve kararlaştırılmış bir stratejiyi haber veriyor. İfadeler kışkırtıcı ve korkunç. İktidar desteği ile Türkiye’nin en hassas sinir ucuna bu kadar hoyratça bıçak sokulması dehşet verici. Çağlayan terörü ile Alevilik arasında DHKP-C üzerinden kurulan bağlantı, Gezi üzerinden bütün Alevîlere yayılıyor, oradan bütün muhalefet hedef tahtasına konuyor ve AK Parti seçmeni bu dev ihanet bloku karşısında sterilize ediliyor. İşleyen bir formülün ve bu formüle dayalı bir matematik hesabının devrede olduğu kesin.
İbrahim Karagül’ün Gezi’yi aradan geçen onca zamandan sonra, tam da Çağlayan terörü sonrasında ‘Alevî isyanı’ olarak tanımlaması (Yeni Şafak, 3.4.2015) bu formülün çoğaltan katsayısının ürünü olsa gerek. Bu ülkede bu sözü sahibine yedirirler. İfadenin sahibi de, yeri de çok önemli; çünkü Cumhurbaşkanı’nın Bükreş dönüşü referans olarak kullandığı provokatif nitelikli sahte-karanlık belgelerin sahibi de yeri de aynı kişi ve gazete.
‘Bu ülkeyi yangın yerine ve kan gölüne çevirerek maksada ulaşmak’ olarak özetlenecek vicdansız ve akılsız bir hesap yapılmış. Neden? Açıklama tek: Alevî-Sünnî çatışmasından ‘başkanlık’ çıkartmak. Fitne ve fesat dolu bu hesabın maalesef matematiği çok sağlam. Sünnîler çoğunluk, Aleviler ise sayıca azlar. Devletin en tepesinden, havuz medyası desteği ile ortalığa yeteri kadar kin ve nefret yayılırsa, Alevî düşmanlığı ile kemikleşecek ve artacak oylardan Türk tipi başkanlık düzenine geçebiliriz. Lâzım olan sadece ‘çoğunluk’ değil mi?