EDA DOĞANÇAY
edadogancay@gmail.com/@eedogancay
Nitelikli kültür-sanat-edebiyat dergilerinin birçoğunun bir bir ‘müsaade istediği’ ya da hayatta kalmak için mücadele verdiği bir dönemde yeni bir dergi girdi hayatımıza: ONS.
Kapak tasarımlarından, yazılarındaki siyasi ve edebi yönelimlere kadar birçok noktada benzeşen çoksatar ‘yeni dergiciliğin’ kültürel hegemonyasına karşı farklı seslere sayfalarında yer vermeyi amaçlayan ONS’un ilk sayısı bu ay okurlarıyla buluştu.
Kendisini sadece edebiyatla sınırlandırmayan ONS, kendi deyimiyle bir ‘yaşama kültürü’ yaratmanın peşinde. Derginin giriş yazısında da belirtildiği gibi: “Hızla daraldığını ve paslandığını hissettiğimiz entelektüel ufkumuzu genişletecek bir dergi kurmak gayretinin ürünü.”
“Popülist olmadan popüler olabilen bir dergicilik mümkün” şiarıyla yola çıkan ve edebiyattan tarihe, antropolojiden sahne sanatlarına, müzikten siyasete kadar tüm kültür alanlarına temas etmeyi planlayan derginin yayın yönetmeni Mesut Varlık’la dergiciliğin bugünü, geleceği ve ONS’un yaratım sürecini konuştuk.
Kültür-sanat-edebiyat alanında türlü ihtiyaçlara cevap veren birçok dergi yayımlanıyor. ONS bu dergilerin arasında kendisini nasıl konumlandırıyor?
ONS-Yaşama Kültürü dergisi ile ‘kültür-sanat-edebiyat’ dergilerinin ve daha fazlasının arasında ilişkiler kurulabilir elbette. Ve fakat ONS, kültürü-sanatı-edebiyatı-vs. birbirinden izole edilebilir, odalara ayrılabilir görmediği için kendisini bir ‘yaşama kültürü’ dergisi olarak tanımlıyor. ONS için bir tür şemsiye-dergi veya dergide yer verdiğimiz gibi, bir ‘mevsimlik kitap’ adlandırması daha uygun olabilir, diye düşünüyorum.
Öte yandan, halihazırdaki dergilerden farklı bir şey yapmayacaksa, söylemeyecekse; ONS’un çıkmaya devam etmesine zaten gerek yok! Birbirinin tekrarı yeterince yayın var kitapçılarda. Yaşama kültürü hanemize not düşemeyecekse, üç sayıdan sonra hiç çıkmasın ONS. Çok haklısın: “Kültür-sanat-edebiyat alanında türlü ihtiyaçlara cevap veren birçok dergi yayımlanıyor.” Ama nerelerde bulabildiğimiz, hangi dergilerden bahsediyoruz?
Giriş yazımda bahsettiğim gibi: “Bizler bu yoldan çıkacak olursak, necip okurlarımızın bu konudaki görüşlerini ânında öğreneceğimizden şüphemiz de yok zaten. Satış sayısı ile okur sayısı birbirine denk olacak ONS’un. Pompalanan satış rakamlarının arkasındaki körüğün ilgisi değişince işler de değişmeye başlar, nasılsa.”
Senede 1-2 kutu kola tüketen bir insanım. Kolalı ürünlerle aram pek iyi değil. Coca Cola markası, kendisine su’yun yerini uygun görüyor olabilir ama ben en azından kolasız ürünler satın almaktan yana bir tüketiciyim. Dergi okur-serüvenciliğiyle büyümüş bir insan olarak önceden bildiğim, tanıdığım, güvendiğim dergilerin yanına birkaç yıldır yenisini ekleyememiş olmanın sıkıntısı da diyebilirim.
Dergi okuru hem inatçı hem oburdur; oburluğu, önce dergi okurluğundan gelir, denebilir; ama okurun inadının tutmasıdır dergicilikte aslolan. İnadı-tutmuş-dergilerin / yayınların sayısının artmasını ümit edelim.
‘Popülist olmadan popüler olabilen bir dergicilik mümkün’ diyor ONS. Popülist ve popüler olan dergi ayrımını biraz açabilir misiniz?

Fotoğraflar: Çiğdem Varlık
Popüler işler diye bahsettiğimiz o çok geniş aralık kabaca ‘bir ihtiyaca cevap verenler’ ve ‘kendi ihtiyacını yaratmayı deneyenler’den oluşuyor. Böyle söylememin sebebi: Bence şu anda ‘ihtiyaç’ olarak görünen şey, uzun vadede kolalı ürünlerin vücuttaki etkisiyle sonuçlanacak.
Popüler işlere dair olumsuz algımız ‘popüler’ ile ‘popülist’ ayrımını yapamayan işlere dayanıyor. Günümüz dergiciliği maalesef bunu henüz aşabilmiş değil. Hem kendisine, hem yazarlarına, hem okurlarına yönelik olarak eleştirel perspektifi elden bırakmadan geniş okur kitlelerine ulaşmak, bu derginin amaçlarından biri. Çok satan kalemlerle örülü bir dergi olsaydı, böyle bir derdimiz olmazdı ama ONS da böylece günümüzün popülist rüzgârında savrulmuş olurdu.
Türkiye’deki iyi okurların ve kültürel birikiminin ihtiyacına uygun, hak ettiğimiz kalitede bir dergi olmak gayreti. Kolalı olmadan da popüler olmak mümkün. Şakası bir yana, elbette mümkün! Populus, yani insanlar burada ve bir yaşama kültürü çevresinde toplanmaya başladık. İnat etmek nedir ki? Yeterince istemek. Mesela yaşamayı yeterince istiyor muyuz? Yaşamanın, orada olmasından hoşnut olmadığımız varlıklarla da birlikte yaşamak olduğunu ne kadar daha görmemeye çalışacağız? Yaşamak istiyorsak, kültürel kodlarımızı gözden geçirmemiz gerekiyor, anlaşılan.
Nasıl bir gözden geçirmeden söz ediyoruz? ONS’u bir tür ‘değişim imkanı’ olarak mı görmeli?
Ağzından yel alsın mı diyeyim, Allah ağzından duysun mu diyeyim, emin olamadım! Türkiye, haftada birkaç kere değişen bir ülke. Her şeyden önce bu, umudun ispatıdır bence.
Belli ki sürekli olarak birbirimizi farklı yönlere çekmeye çalışan bir toplumsal yapımız var. Son derece yorucu ve tüketici ama son derece dinamik ve sürekli olarak değişim imkanlarıyla dolu. Her yayın, mutlaka bir yönüyle, içine doğduğu kültüre müdahaledir. En kişisel yayından en toplumsal yaygınlıktakine kadar genişleyen bir yelpazede ONS’un nasıl bir yerde gördüğümü ben söylemeyeyim. ONS elbette bir değişim imkanıdır, her yayın gibi. Bunun bilincinde olarak da ses alanını yaşama kültürü olarak adlandırıyor. Bir kitabın bir fikre, bir beğenmenin veya özenmenin bir okuma alışkanlığına dönebildiği bir hayat zemininde yaşıyoruz. Nereye-ne zaman-nasıl bir etki bıraktığımızı tahmin bile edemiyoruzdur ya. Allah ağzından duymuş olsun, ne diyeyim.
ONS dergisi bir dayanışma ağının ürünü ve her şey destekçileri biraraya getirmeyi amaçlayan mektupla başladı. ONS’un yayımlanma serüveninden biraz bahseder misiniz?
Evet, haklarını ödeyemem! Beni deyip geldiler, basıp geldikleri yollarda yüzüm serilidir… Aylarca bir dolu insana mektuplarımla fikrimi anlatmaya çalıştım ve onlardan gelen katkılara, eleştirilere göre de sürekli olarak ‘dergi’ fikrini geliştirmeye çalıştım. Bu sayede de ONS çıkana kadar doğal karşılanmayacak hiçbir şeyle karşılaşmadım, diyebilirim. Beklediğimiz, korktuğumuz çoğu şey oldu ki ONS doğabildi.
Aklımın erdiği kadarıyla, ONS’un bir söz söyleme platformu olmasına, bir yaşama alanı yayını olmasına özendim, en başından beri. Bence seksen milyonumuzun birden, şöyle ferah bir nefes almaya ihtiyacı var. Onca hayhuyumuz içinde küçük bir ‘Ohh!’ bile yeter. Nefes almak, farklı sesler duymak, tanıdığımız seslerin farklı tonlarıyla tanışmak iyidir. Zihnimizi zinde tutmaya yarar.
Dergi konusu, çevremdekilerin de ilgisini çekmeye, onlar da enerjilerini/mesailerini koymaya başladıkları andan itibaren kulaklarımı dört açtım. Destek veren, duymazdan gelen, katkıda bulunan herkesin nefesini içeren bir dergi olması için, o saatten sonra artık tek başıma değil, dergi ekibindeki dostlarımla uğraşmaya başladık.
Hakikaten bir umut ile başladı ONS’un hikâyesi. Dergi çıkana kadarki kısım, kültür tiyatromuzun ‘kulis’ kısmını oluşturuyor. Her şey güvenli, sakin, yerli yerinde olamıyor. Yaşama kültürümüzün yaldızlı koltuklarının altı kadar halıya süpürülen yönleri de kıymetli. Artık ONS doğdu, sahne aldı.
Kültürel alanda yapılan her türlü girişime, ‘Aman sakın, hele ki şimdi’ denilerek karşı çıkıldığı bir dönemde, yeni bir dergi çıkarmayı cesaretin dışında başka hangi dürtülerle açıklıyorsunuz?
İnat işte! İnsan, deneyime açıklık imkanı kadar evrilebilen bir canlı. Dolayısıyla da son derece daralmış bir huni ağzından bahsediyoruz. Biz kendimizi yeni bir deneyime açtık. Okurlarımızdan da bunu talep ediyoruz. Bu deneyimi okurlar sahiplenirse, karşılıklı başarmış olacağız.
“Yahu ne güzel dergiydi ONS” cümlesi ile “Ben bir ONS okuruyum” cümlesi arasındaki mesafeden bahsediyoruz. 3 sayı boyunca mı, 30 sayı boyunca mı, 300 sayı boyunca mı?.. ONS özelinde ancak ‘cahil cesareti’nden bahsedebiliriz. Gerisi hepimizin inadına bağlı…
ONS’un içerik yapısına gelmek istiyorum. Derginin sabit bir yazar kadrosu olacak mı? Dergide yazmak isteyen yazarlar nasıl bir editoryal süreçten geçiyor?
ONS, ‘modüler’ denebilecek bir içerik yapısına sahip. Bundan kastım elbette ‘Bu sayıda biri yazar, sonrakinde kim satıyorsa o devam eder’ savrukluğu değil. ONS’un uzun soluklu olarak, sayılar boyunca takip edeceği bazı izlekler olacak. Bu izleklerin bazıları kısa, bazıları orta, bazıları uzun, bazıları upuzun sürecek. Süreç içerisinde bunların hikâyesini bir yandan izleyeceğiz. Upuzun sürmesini ümit ettiğimiz ilk iki izlek elindeki bu sayıda mevcut: ‘Koku ve Dünya Şiiri.’ Çünkü kültür yayıncılığımızın artık kaba başlıklardan ince belli tanımlara hitap eden bir ufka ihtiyacı var. Bu konularda bildiğimiz en iyi, Cevat Çapan ve Vedat Ozan kalemleriyle bu ufkumuzdaki yolculuğumuza başlıyoruz.
“Birkaç sabit köşe haricinde bütünüyle hareketli, sıkılma hakkını koruyan ama sıkıcı olmaya uğraşmayan bir dergi yapısına sahip ONS” sözümüzü hiç unutmayacağız ama!
Bunun mümkün olabilmesi de mümkün olabildiğince fazla kalemin ürünüyle tanışıklık edinmekten geçiyor. İçine parti cini girmemiş, gözünün bir yanı daima dünyaya bakan bütün kalemlere açık olacak ONS.
Açık Radyo ve The New York Review of Books ile içerik ortaklığı yapıyorsunuz. ONS bu iki mecrayla hangi noktalarda ortaklaşıyor?
Öncelikle, her ikisi de ufuk açan yayın mecraları. Biri, kainatın tüm seslerini duymamızı sağlayan Açık Radyo, diğeri de bildiğimiz dünyanın en iyi kitap kültürü dergisi.
Burada aynı zamanda iki tane ‘ilk’ten de bahsediyoruz: 23 yıldan sonra ilk kez Açık Radyo’nun düzenli içerik sağladığı bir dergi yayını gerçekleşmiş oluyor ve The New York Review of Books da ilk kez Türkçe’de yayımlanmış oluyor. Nefes alan/aldıran bir dergi olarak ONS böylece, dünyanın başka yerlerinden sesler duymamızı da sağlama sözünü yerine getiriyor.
Yayın ortaklıklarımızı süreç içerisinde arttırmayı planlıyoruz. Ancak şimdilik ONS’un hayatta kalmasına odaklanmış durumdayız, öncelikle.
ONS üç sayı çıkma sözüyle yayın hayatına başladı. Uzun soluklu bir dergi olabilmesinin önündeki engeller ve bu engelleri aşma yolları neler?
Evet, sahip çıkanları, yani okurları ONS’u hayatta tutacak hiç şüphesiz. Bu derginin arkasında destekçileri, katkıda bulunanlar ve yayın ekibi haricinde kimse yok. Henüz çalışanı, ofisi, vs. de yok! Kapağındaki gibi, duvar resimlerine baka baka şehrin içerisinde artık geziniyor ONS. Dağıtımdaki yaygınlığı sağlamak için bir yandan çalışmaya devam ediyoruz; online alışveriş kolaylığı şimdilik bize zaman kazandırıyor. Ancak abonelik ve dağıtım ağını hızla kurmak için düpedüz ter döküyoruz bütün ekipçe. Aslında engel yok ortada. Aşmak için emek verilmesi gereken sorunlarımız var. Böyle yaklaşırsak, uzun soluklu bir yaşama kültürü dergimiz olabilir.