DOĞU EROĞLU
@DoguEroglu / dogueroglu@gmail.com
Mersin’de Tarsus Nehri üzerine kurulması planlanan hidroelektrik santrali (HES) projesini iptal eden yerel mahkeme kararları Danıştay tarafından temyiz yolu kapalı olmak üzere bozulunca, projeden etkilenecek Boğazpınar köyünden Ahmet Öztürk, Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru yaptı.

Fotoğraflar: Doğu Eroğlu
Danıştay bozma kararlarında, projenin ÇED raporunda eksik kalan bilimsel araştırmaları işaret eden bilirkişi raporuna, ‘bu eksiklikleri gidermediği’ gerekçesiyle itibar etmemiş, 12 Haziran 2018 tarihli kararında hem yerel mahkemenin iptal kararını bozmuş hem de karara itiraz yolunu kapamıştı.
Bunun üzerine Öztürk, kişisel başvuru yoluyla AYM’den, HES projesinde inşaata başlanması ihtimaline karşı tedbir karar almasını ve dosyayı Danıştay 14. Dairesi’ne göndermesini istedi.
Boğazpınar HES Karşıtı Platform da yargının yanlıştan dönmesini istedi: “Bu beton sevdası artık yetmedi mi? İnsanoğlunun doğaya karşı verdiği bu savaşı kazandığımızda kaybedeceğimizin farkına varalım.”
Danıştay ÇED raporundaki eksiklerden bilirkişiyi sorumlu tuttu
KTM Grup tarafından Berdan nehri üzerine inşa edilen ilk HES projesi Gök HES 2010’da işletmeye alınmıştı. Aynı firma Berdan nehrinin kolu Kadıncık Çayı’na inşa edilmek üzere Akhan I-II regülatörü ve HES projesini planlayınca, ilk HES projesinin ardından suya erişimi azalan ve ekosistemdeki olumsuz etkileri gören Boğazpınar köyü sakinleri projeyi yargıya taşıdı.
Proje hakkında Nisan 2013’te verilen ‘ÇED olumlu’ kararının iptali için 49 köylünün açtığı davada, projenin pek çok olumsuz etkisini ve eksik bırakılan hususu sıralayan bilirkişi raporunun da etkisiyle, 29 Şubat 2016’da Mersin 1. İdare Mahkemesi’nden iptal kararı çıktı. Fakat 24 Mayıs 2017 tarihinde, Danıştay 14. Dairesi yerel mahkemenin iptal kararını bozdu. HES projesi hakkındaki bilirkişi raporunda hangi ‘endemik ve nesli tehlike altında türlerin tek tek belirtilerek ne ölçüde zarar göreceği. . . proje etki alanının neresi olduğu hususlarının somut bir biçimde ortaya konmadığını’ ifade eden Danıştay, bilirkişi raporunu eleştirdi ve yerel mahkeme kararını bozdu.
‘Hasarı iklim ve bitki örtüsü giderecek’ deyip HES’in önünü açtı
Yerel mahkemeye geri dönen davada, ek bilirkişi raporu hazırlanmasının ardından HES projesine ait ‘ÇED olumlu’ kararı 30 Kasım 2017’de bir kez daha iptal edildi. 12 Haziran 2018’de Danıştay 14. Dairesi yerel mahkemenin ikinci iptal kararını da çevresel zararların kendi kendine giderileceğini ileri sürerek bozdu. Üstelik bozma kararında itiraz yolunu da kapattı. ‘ÇED olumlu’ kararıının iptali hakkındaki hüküm bozulunca HES projesinin önündeki hukuki engeller kalktı; ‘Boğazpınar Köyü HES Karşıtı Platform’ adına Boğazpınarlı Ahmet Öztürk ise AYM’ye başvurdu.
Başvuru: ‘Yaşam hakkı, etkin başvuru hakkı ile gerekçeli karar hakkı ihlal edildi’
Bireysel başvuruda, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 2, 6, 8 ve 13’üncü maddeleri ve Anayasa’nın 5, 17, 20, 21, 35, 36, 56 ve 141’inci maddeleriyle korunup garantiye alınan hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği ifade edildi. Başvuruya göre, HES projesinin bilirkişi raporunda da öngörülen etkileri bakımından özel yaşam, aile yaşamı ve konuta saygı hakkı ve sağlıklı bir çevrede yaşama hakkıyla bağlı haklar bakımından AİHS’nin 2 ve 8’inci maddeleri ihlal edildi.
Danıştay’ın bozma kararında, HES projesinin etkilerinin ekosistem tarafından kendi kendine giderileceği yönündeki değerlendirmesinin Anayasanın 17 ve 56’ncı maddelerinde öngörülen, yaşam hakkı ve sağlıklı bir çevrede yaşama haklarını ihlal ettiği belirtilirken, ekosistemin bu zararları nasıl gidereceğini açıklayamayan Danıştay’ın gerekçeli karar hakkını, yani AİHS’de 6 ve 13’üncü maddeleriyle korunan adil yargılanma hakkını ihlal ettiği ifade edildi.
Ayrıca bilirkişi raporuyla tarafların ileri sürdüğü delillere dayalı bir gerekçe üzerinden hüküm kuran Danıştay’ın, Anayasa’nın 36 ve 141’inci maddeleriyle korunan gerekçeli karar hakkını ihlal ettiği, temyiz yolunun kapatılmasıyla ise etkin başvuru hakkının ihlal edildiği ileri sürüldü.
AYM’den başvurunun duruşmalı olarak incelenmesi, HES projesinin inşaatına başlanması halinde telafisi imkânsız zararlar oluşacağından proje hakkında tedbir kararı verilmesi, davanın yeniden incelenmek üzere Danıştay 14. Dairesi’ne gönderilmesi istendi.
Platformdan açıklama: Doğaya karşı savaşı kazanırsak kaybedeceğiz
Boğazpınar HES Karşıtı Platform, AYM’ye yapılan başvuru hakkında açıklamada bulundu.
Gök HES projesinin etkilerini gördükten sonra bölgede planlanan ikinci HES projesine karşı verdikleri mücadeleyi özetleyen Platform, yargının bilime dayalı karar alması ve yanlıştan dönmesi çağrısı yaptı: “Dile kolay… 2012 yılıydı. Üç arkadaşın köyün girişine astığı ‘Boğazpınar’da HES istemiyoruz’ pankartının bir gece vakti HES’çiler tarafından çalınmasıyla başlamıştı HES’e karşı kavgamız. HES’in ne olduğunu biliyorduk. Sütten dilimiz yanmıştı… 2010 yılında her yerde verilen vaatlerle bir HES yapılmıştı köye (Gök HES). Köylü önce üç gence, ardından köyüne ve memleketine sahip çıktı. Dört yıl süren bir mücadele. Genciyle yaşlısıyla, erkeğiyle kadınıyla dört koca yıl… Yıllar boyunca verilen emek, onlarca basın açıklaması, onlarca eylem, üç ulusal katılımlı festival, maruz kaldığımız onlarca soruşturma, baskı, tehdit… Yılmadık, vazgeçmedik ve nihayet derdimizi devlete anlatabildik. Çukurova Üniversitesinden görevlendirilen bilirkişilerin hazırladığı rapor doğrultusunda Mersin 1. İdare Mahkemesi HES projesini iptal etti. Kazandığımız davayı Danıştay bilimle, hukukla, doğayla, yaşamla alakası olmayan bir karar alıp, dava yolunu kapatarak bozdu. Danıştay’ın verdiği bu karar hukuksuzdur, yanlıştır! Hukuksal süreci bugün açtığımız davayla Anayasa Mahkemesine taşıdık.
Er ya da geç mahkemenin kararını bilimden ve hukuktan yana vereceğine inanıyoruz. Aksi halde telafisi mümkün olmayan zararlarla karşı karşıya kalacağız. Yaptıklarımızdan ve yaşadıklarımızdan ders almanın vakti gelmedi mi? Bu beton sevdası artık yetmedi mi? Dağları deldik, ağaçları kestik, suyu boruya hapsettik. Her yere beton döktük. İklimi değiştirdik, doğanın dengesini alt üst ettik. Yetmedi mi? Bunlardan ders almamız için kaç nehrin kuruması, kaç heyelan veya kaç sel meydana gelmesi, kaç canlının hayatını yitirmesi lazım?
Bu nehir hepimiz için akıyor. Yol yakınken bu yanlıştan dönülsün. İstediğimiz sadece doğayla birlikte barış ve huzur içinde yaşamak. İnsanoğlunun doğaya karşı verdiği bu savaşı kazandığımızda kaybedeceğimizin farkına varalım artık. Martin Luther King’in dediği gibi, ‘Ya birlikte kardeş gibi yaşamayı öğreneceğiz ya da aptallar gibi hep beraber yok olacağız.’”