Ülke tam anlamıyla bir riya, iki yüzlülük ve ihanet çemberi içine sıkışmış durumda. Toplumun ahlakı bozuluyor. Böyle bir ortamda gerçek bir Cumhuriyet kutlaması bile yapılamıyor. Halk kitlesel ve coşkulu kutlamalar yaparken, devlet yasak savma kabilinden ruhsuz törenlerle bayramı geçiştiriyor.
Cumhuriyet’in birikimi ve tarihsel kazanımlarına düşman bir iktidar altında başka türlüsü olmuyor. İslamcı iktidar, bir uzlaşma zemini yaratarak, dinci (hadi dindar diyelim) kesimlerle Cumhuriyet’i barıştırma şansını da kaçırıyor. Tam tersine bitmeyen bir kinle saldırgan bir çizgi izliyor. Böylece sistem içindeki meşruiyet alanını genişletme ve ülke geleceğinde etkin bir rol oynama fırsatını da harcıyor.
Bu tuhaf günlerde insanlar, sanki her an kötü bir şey olacakmış tedirginliğinde yaşıyor. Bu durum, Ergin Yıldızoğlu’nun isabetle saptadığı gibi, giderek toplumsal bir anksiyeteye dönüşüyor. Tedirginlik, yıkıcı bir kollektif bir panik atağa yol açma potansiyelini içinde taşıyor. Toplum adeta hastalanıyor.
Bu durumun daha fazla sürdürülmesi mümkün görünmüyor. Toplum, tarihsel bir hesaplaşmanın yaşanacağı bir kavşağa doğru sürükleniyor. Şimdi soru şu oluyor; laik Cumhuriyet, 70 yıla yayılan uzun ve sancılı bir sürecin sonunda nasıl oldu da böyle bir çatala geldi? Bakıyoruz…