Neden bu canım ülkede bir türlü huzuru bulamıyor, birbirimize düşmanlaşıyor, demokratik bir yaşama kavuşamıyoruz?
Gündelik olaylara bakınca sorunun cevabı ortada: Toplumun farklı kesimleri böylesine kutuplaştırılır; sosyal medyasından sokağına, avukatından gazetecisine korku iklimi yaratılır, öğretmen aşağılanır, kadınlar öldürülür, çocuklar bile hedef gösterilir, azınlıklar nefret objesine dönüştürülürken huzur, barış ve özgürlük, maalesef bize hala çok uzak…
Sadece bugüne bakmak yetmez. Yakın tarihimizde, henüz yüzleşmediğimiz ve tartışmadığımız o kadar çok hadise ve acı var ki, artık yanıtı geçmişte arayarak başlamalıyız.
Evet, artık şu gerçekle bir yüzleşelim: Anadolu’nun kadim halklarından Ermenileri, Türk-Kürt-Çerkez-Laz, hep birlikte, elbirliğiyle öldürdü.
Bugün IŞİD’in Suriye ve Irak’ın kasabalarında insanları din değiştirmeleri için zorlamasına, kadın ve kızlara tecavüz etmesine, Müslümanlığı “şüpheli” olanları öldürmesine “vahşet” diyorsak…
Çok da farklı olmayan bir vahşeti, 100 yıl önce kendi topraklarımızda, kendi atalarımızın yaptığını inkar etmek, ikiyüzlülük değil mi?
Tekrar soralım: Böylesine bir acının, inkarın ve halen alevlendirilen nefretin üzerine bina edilen bir toplum nasıl huzura kavuşur, nasıl farklı olana saygı göstermeyi ve birlikte yaşamayı öğrenebilir?