Okura not:
Günün 11’i, Türkiye medyasındaki görüş ve yorum çeşitliliğini yansıtmak amacıyla hazırlanmaktadır. Aşağıda özetini bulacağınız yazıya yer vermemiz, içeriğini onayladığımız ve/veya desteklediğimiz anlamına gelmez.
Çocukluğumda kasaba gidip, 100 gram, 250 gram kıyma aldığım çok olmuştur! O günlere dönüş yeniden başladı!
Balık tezgahları, mücevher dükkanı vitrini gibi. Değil bakmak önünden geçmek bile zor. Kıytırık istavrit, kıraça bile ateş pahası.
Demem odur ki, 2025 sofraları balığa da hasret kalacak.
Kümes hayvanları da başını kaldırdı gidiyor. Allah’tan kanat var da, iki kemik arasındaki 10 gram etle nefsimizi köreltiyoruz!
İthal etler karkas geliyor. Yani içi temizlenmiş tüm gövde. Sakatatları göndermiyorlar. Bizde de kesim azaldığı için, sakatat da kıymete bindi. Bu gidişle boklu kokoreçe, işkembe çorbasına, mumbara, kelle-paçaya da hasret kalacağız!
Kuzu beyni bulmakta zorlanmaya başladım. Kapı kapı dolaşıyorum, yok. Bulsam, hovardalık edip bir tane alacağım, bol limonlu, maydanozlu salatasını yapıp, yanında rakımı yudumlayacağım.
İçki faslına girmiyorum. Hem çok pahalı hem sakıncalı.
Akşamcıların çoğu rakı imalatçısı oldu. Türkiye’nin dört bir yanında, evler rakı imalathanesine döndü. Herkes kendi yaptığı rakıyla övünüyor veya kendi yaptıkları rakıyla ölüyorlar.
Peynir, ekmek ve zeytine ne dersiniz?
Bir zamanlar, yoksulluğun simgesi olan üçlü!
Onları da artık unutmak lazım. Fiyatları insanın iştahını kapatacak düzeye geldi.
Özetleyelim o zaman: Et, sebze, süt, meyve, balık yemek 2025’te imkansız gibi!