Dört yılda bir yapılan seçimde halk ülkenin gidişinden memnunsa oyunu bunu sağlayan partiye vererek tutumunu açıklıyor. Ama ülkede ne olursa olsun, her gün siyasete yön veren kayıt dışı siyaset erbabı için bu önemli değil…
Ülke gelişse de, güçlense de, işler iyiye de gitse kötüye de, onlar buna bakmıyor. Takıntılarına ya da çıkar hesaplarına göre siyaseti halkın dışındaki bir alana çekiyorlar.
‘Eski Türkiye’de bu sağlıksız durumun çaresi yoktu… Vesayet organları, “Derin Devlet” şeklinde nitelenen bürokratik oligarşi ve bunlarla paralel yapılanma içindeki medya ile sözde sivil toplum örgütleri, aynı titreşim katsayısına girerlerdi. Bir de dış konjonktür devreye girince seçim sonuçları da, halkın eğilimleri de rafa kaldırılırdı.
‘Yeni Türkiye’nin eskisinden ana farkını Erdoğan’ın vesayet rejimini tasfiye eden icraatı ve hem de sakıncasız ve açık sözlü bir üslupla seçmen çoğunluğunun sesini günlük siyasette duyuran varlığı oluşturuyor. Eski Türkiye’nin tarafsız olarak sunulan ama seçmen karşısında yer almayı tarafsızlık olarak gören siyasi aktörleri şaşkınlık içindeler. Belki de bu nedenle ‘Anti-Tayyipizm’ muhalefet etmenin tek ideolojisi biçiminde…