Ülkede büyük değişimler yaşandı ancak bu kalıcı bir hukuki sözleşmeye dönüştürülemedi. Statüko hala ayak diriyor. Sorunun en büyük muhatapları hala bir uzlaşmaya varmış değil.
Kürt tarafı, bu muhataplardan biri.
Abdullah Öcalan, Kürt siyasetine öncülük ediyor. Siyasi iradesi ve politik gücü var. ‘Demokratik Cumhuriyet’ projesiyle, Türk-Kürt ilişkilerinde son yüz yılda yaratılan zorunlu birlikteliği, gönüllüğü birlikteliğe çevirmeye çalışıyor.
Bunun ‘tarihi’ bir iş olduğundan kuşku yok. Öcalan’ın üstesinden gelmeye çalıştığı bu tarihi işi örgütü ve tabanı anlıyor; fakat örgütün yönetici grubu, Öcalan’ı anlamakta ciddi sorunlar yaşıyor.
Öcalan, yüzyıllık bir sorunu çözmeye çalışıyor, Kandil ve HDP’li yöneticiler ise günlük mevziler kazanma peşinde. Günü kazanma uğruna bütün bir geleceği tehlikeye atıyorlar. Değişim hedefleri olmadığı için eski Türkiye ile işbirliği yapmaktan çekinmiyorlar.
PKK, eski Türkiye’ye ait bir yapı. Öcalan, bastırmasa PKK yine eski Türkiye’nin darbe aracı olacaktı. Öcalan’ın, PKK’ya ‘silahı bırak’ çağrısını 28 Şubat’ta yapmakta bu kadar ısrarlı davranmasının sebebi de bu; PKK, darbenin değirmenine su taşıyan bir örgüt olmaktan çıkacak, eve dönecek, siyasete katılacak, ‘yeni Türkiye’nin, ‘demokratik Cumhuriyet’in bir parçasına dönüşecek.