“Demokrasi olmadan barış olmaz” sloganı, çözüm sürecinin başladığı günlerde dolaşıma sokuldu. Kısa sürede çözüme karşı olan çevrelerin dayanak noktası haline geldi. Hâlâ bu sloganın arkasına sığınarak barışa karşı çıkıyorlar.
Bu slogan, muhalefetin sürece karşı çıkmak için “meşru” bir gerekçe arayışından doğdu. Barışa karşı çıkmak için en az barış kadar “ahlaklı” bir dayanağa ihtiyaçları vardı ki, bu da “demokrasi” oldu.
Aslında demokrasiyle de, barışla da uzaktan yakından ilişkileri yok. Barışı engellemek için gözlerini kırpmadan demokrasiye ihanet ettiler. Siyasal iktidarı demokrasi dışı yollardan devirmeye kalktılar.
Muhalefet cephesini anlamak zor değil kuşkusuz; peki ya Kürt siyaseti neden süreci zehirliyor? Kandil ve HDP’nin barıştan anladığı çatışmadan anladığından pek farklı değil; Kürt hareketi, çözüm sürecini şiddeti daha da büyütmek için bir güç toplama molası olarak görüyor.
Demirtaş ve Bayık, çözümün mimarı ve aynı zamanda teminatı Erdoğan’a karşı “diktatör” ve “tımarhanelik deli” diye saldırmaya başladı. Demirtaş ve Cemil Bayık’ın bu ağır tahriklerinin sebebi, hükümetin de Apo’ya “bebek katili” diye saldırmasını mı sağlamak acaba?
Asıl amaçları galiba bu; tekrar eskiye dönmek…